FİNALE DOĞRU...
Gerisinde Pelin, önündeki sevdiği kadın ile sözleri duyulan Çağla'nın arasında durmuş, duyruklarını idrak etmeye çalışıyordu.
Ne demişti o?
Evli...
Ne... Ne demekti bu? Pembe olmayan bir rüya içinde miydi? Yoksa griye çalan bir kabusta mı? Bu... Bu nasıl bir şeydi ki böyle, bir türlü anlam veremiyordu. Doğru duymuştu değil mi?
Yutkunmaları artıp kendisinden yana gelen sevdiğinin aksine ayakları yere kazık çakmışçasına olduğu yerde bekliyordu."Se-sen..." diye sordu işaret parmağını sevdiği kadına doğru kaldırarak. Kelimeleri cümleye dönüştürmek için akla karayı seçiyordu ya, olmayacak gibiydi.
"Evli, mi..." diye yarım yamalak sorabildiğinde:
"Kü-kürşat, ben..." diye önüne fırladı Sultan. O da şuan ayrı bir şok yaşıyordu. Böyle... Böyle olmamalıydı. Böyle hayal etmemişti. Böyle olmayacaktı.
Bu şekilde duymayacaktı."Ça-çağla, ne dedi şimdi?" diyen sevdiği adama ne diyeceğini bilmiyordu şimdi. Nasıl bir talihi vardı ki her şey böylesine ters gidiyordu.
"Evli-sin... Evli, misin?" diye karmakarışık sordu Kürşat. Aslında kendi kendine soruyordu. Öyle miydi gerçekten?
İyi de, kendisi ne olacaktı şimdi?
Sultan...
Onunla olacaktı. Onun karısı, onun kadını olacaktı.
Sanki...
Sanki her şey, tüm hayalleri kafasından aşağı boca olmuş gibi hissediyordu. Nefesi yetmiyorsu bir kere ciğerlerine.
Hani...
Hani kimse yoktu?"Kürşat, ben, açıklayabi..." diyen genç kadına saniye başı artan öfkesiyle sordu:
"Evli misin?"
Durup dolan cennet gözleriyle baktı Sultan. Ne diyecekti?
Evet?
Hayır?Hangisi daha mantıklıydı?
Ya da hangisiydi doğru olan?
Yalan değildi. Evet, evliydi.
Allah kahretsin ki, Sultan evli bir kadındı.
İyi de o istememişti ki.
Hiç...
Hiç istememişti.
Sevmişti. Hani derler ya;Sevdanın çok ötesinde...
İşte öyle sevmişti.
Bilemezdi ki küçük bir kız çocuğuyken sevdasının yüreğine bu kadar pahalıya patlayacağını."Sen... Evli mis..." diye şoka girmiş gibi arka arkaya sürekli aynı şeyi soran adamla konuşmaya çalıştı.
"Be-ben... Ben, çok küçüktüm ben... Zorla..." diye anlatıyordu ya, Kürşat dinlemiyor, hâlâ kafasındakileri tartıyordu.
"Çağla, ne dedi!?" diye sordu yanlarındaki genç kızı gösterirken.
"Kürşat, sana anlatacaktım zaten ama..." diyen genç kadına birden bire:
"Bir soru sordum." diye öyle bir bağırdı ki, tüm evi yankı tuttu. Pelin'in işaretiyle ondan yana adımlayan Çağla arkadaşının zoruyla aşağı inerken üst katta yalnız kalan ikili aşağı toplananlara seslerini duyuruyorlardı.
Kürşat'ın sorusunu defalarca olduğu gibi yine yinelemesiyle gözlerini yumdu Sedef.
Biliyordu. Bu sır, bir gün yüzlerine çarpacaktı."Sen, evli misin?" diye bağırmıştı Kürşat. Yerinde sıçrayan Sultan ise yıllar sonra ilk kez bir adamın karşısında eğilip bükülüyordu.
Nasıl bakıyordu öyle?
Neden bakıyordu? Neden bir kabahati varmış gibi bakıyordu ki?
Böyle olsun ister miydi?
Sevmişti o. Bşr daha olmayacak deyip, aynı hata vücut bulmayacak deyip yine yapmış, sevdanın en garamına tutulmuştu. Ona yüreğini açtığından beri sanki bu zamana kadar hiç kimseyi sevmemiş, hiç kimseye canım dememiş gibiydi. Bu genç adam, göçmen kızının yeni yürek yarası mı olacaktı yani?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR KADIN SEVDİM
General FictionDİKKAT! SABIRLA OKUNMASI GEREKİR! Durdu. Derince bir nefes alıp derin sulardan aldığı yeşil gözlerini karşısındaki adama dikerek söylendi. "Benim ateşim seni ısıtmaz." Sözleri başka konuşurken, gözleri başka konuşuyordu. Gözlerini bir an bile bu...