-24-

469 51 42
                                    

Günümüz - İstanbul

Yeni bir gün başlıyordu. Hafifçe şişmiş gözlerinde gecenin kızarıklığı kalmamıştı. 
Anıları yâd etmek onu yalnızca ruhen değil, fiziken de yormuş, daha fazla üzülüp bacaklarını dövecek dermanı kalmamıştı. Bu yüzden yıllar evvelki gibi yok saymaya karar verdi.

Unuttu.
Hiç olmamış, hiç yokmuş gibi unuttu.
Hiç doğmamış, sevdaya düşmemiş, aşık olmamış gibi unuttu.

Yeniden Sultan oldu.
Şıkır şıkır giyinip salına salına yürüyerek toy delikanlılar gibi genç adamların da yüreklerini hoplatan göçmen kızı Sultan...

Evden çıktı Sultan.
Saçlarını yazın ferah havasında savurarak peşinden gelen gence aldırmadan sokak boyunca yeniden doğmuşçasına ilerledi.
Aklına gelen geçmişi, kabuk bağlamayıp her an kanayan yarasına bir kez daha tuz basmıştı belki ama, bu her defasında olduğu gibi yine hayata dönmesini, yeniden doğuşunu da sağlamıştı.
Ve yeniden doğmuşçasına hiçbir şey olmamış, hiç yıllar evvel orada bulunmamış, o anları kendisi yaşamamış, ailesini kaybetmemiş, aldığı yarayla annelik şansına veda eden kendisi olmamış gibi dükkanının bulunduğu sokağa girmişti.

Şarkıdaki gibiydi aynı.
Güzel yüzü yalnızca bir dal sigara değil, bir ömrü de beraberinde yaktırırdı.
Kahvehanenin önü dolmaya başlamışken genç adamların ikisi de oradaydı.
Önce büyüğe takıldı gözleri.
Baştan aşağı süzdü onu.
Tâ ki o, gözlerinin yeşilinde boğuluncaya kadar.
Ardından küçük olana baktı.
Ve bir bakışıyla, peşine takılan da o olmuştu.
Büyüğün çalışmış kaşları altından bakışını fark etmeyerek genç kadının baş döndüren yürüyüşünü takip edip onunla birlikte dükkana girdi.

Mahalle ise, kazananın Kürşat olduğunu çoktan fark etmişti.

...

"Hayırdır?" diye sordu peşinden girip beklentiyle gözlerine bakan genç adama.
Kürşat ceketinin iç cebinden çıkardığı küçük bir çiçeği genç kadının saçına iliştirmiş, kolunu beline dolayarak uzun uzun bakmıştı.

"Öyle güzelsin ki, bakmalara doyamıyorum yine sabah sabah." dediğinde dükkanın boşluğunun verdiği rahatlıkla birleştirdiği ellerini genç adamın omzuna atarak güldü Sultan.

"Teşekkür ederim." dedi kaşlarını havalandırırken.

"Bakıyorum da bu aralar pek bir kibarsınız." dediğinde:

"Ben hep kibarım." diye kendini öven genç adama gülmeye devam edip sözlerini düzeltti.

"A pardon, kibar beyimiz. O zaman şey diyelim."

"Ney?"

"Romantik. Bu aralar pek bir romantiksiniz." deyişiyle de hazır cevap bir şekilde yeniden konuşmuştu Kürşat.

"Tabii canım, arada değişiklik şart. Hem ben her zaman yeniliklere açık biri olmuşumdur."

"Diyorsun?" diye yanağına kondurulan kaçamak öpücüğü göz ardı ederken:

"Diyorum." diye burnunu öptüğü yanağa sürttü Kürşat. Daha fazlasını isteyip hayal etme konusunda kendisine engel olamıyordu.
Bu onu suçlu yapmazdı, değil mi?

"E peki neymiş bu yenilikler?" diye sorduğunda bu konuşmadan fazlasıyla keyif almaktaydı Sultan da.
Kürşat'la bir gün böylesine yakın olacağı, onunla böylesine basit konuları bile zevkle konuşacağı hiç aklına gelmezdi.
Halbuki şimdi burada durmuş, kuaför dükkanının tam ortasında sarmaş dolaş sohbet ediyorlardı.
Ve o, kesinlikle içinde bir kuşku barındırmıyordu.
Bu sefer gerçekten de bambaşka olan birini bulmuştu.

BİR KADIN SEVDİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin