-14-

526 49 41
                                    

"Yine yapalım bunu." diye arkadaşına sarıldı Hilal. Hâlâ onun hiçbir şekilde değişmediğini düşünüyordu. Bu inatla değişmezdi de. Korktuğu şey, kendine çektiklerinin değişmiyor olacağıydı.

"Araya bir beş yıl daha girmesin." diyerek ayrıldığında arkadaşı gibi güldü Sultan.

"Girmesin, sonra dilinden düşemiyoruz."

Gülüşerek tekrardan sarılıp ayrıldıklarında Sultan'ın gitmek üzere yöneldiği yola baktı Hilal. Akşamın karanlığı yeterince çökmüştü zaten, üstüne bir de merak ettiği o kişi gelmemiş, Sultan yalnız gitmek zorunda kalmıştı.

"Bende seninle geleyim."

"Ters düşmesin..."

"Yok yok, taksi durağı bulur birlikte bineriz işte." diye itirazlarını geliştirdiğinde kol kola girip karanlık yolda yürümeye başlamışlardı. 
Tıpkı eski günlerdeki gibi...
Tıpkı mahallede gezindikleri gibi...
Şehrin sanki en karanlık yerinde yürüyormuş gibi topuk seslerini yankılatırken bağırırcasına fren yapan bir araç, dikkatlerini çekti. Bulundukları sokaktaki tek lamba titreşirken esmeye başlayan rüzgârla saçları uçuşur olmuştu ikisininde. Durup gelen kişiyi görmek için bakındıklarında aracın içinden inen adamın diğer yanına başka bir araç durduğunda titreşen lamba ışığında kaşları çatıldı Sultan'ın. Öyle bir rüzgar esti ki, baharın serinliği değil, gecenin ayazı olduğu belliydi.
Kürşat'ın kendisini dinlemeyip yine peşine birilerini taktığını düşünmüştü bir an için. Yanılıyordu. Bu, bu şehirdeki kaçıncı yanılgıydı?

"İyi akşamlar." diye ukala bir tavırla gülümseyerek inen adama baktıklarında koluna girmiş olan arkadaşı Hilal kendisinden yana bir bakış attı. Belli ki o da Kürşat'ın bir jesti olduğunu sanmıştı.

"İyi akşamlar." diye soran gözlerle bakındı Sultan. Bu adamı kesinlikle tanımıyordu. Ayrıca Kürşat'ın göndermiş olduğunu da kesinlikle düşünmüyordu. Öyle bir şey olsa göndereceği adamlar belliydi ki, oluşabilecek bir güven problemi yüzünden nereye gittiğinden bile bir haberdi Kürşat.
İstemeye istemeye kimseyi arkasından göndermemiş, eve geleceği vakitten haberdar olmak için adamını kapıya göndermişti. Maça saatler kala gözleri hâlâ saatindeyken kahvehaneden içeri giren gencin başını iki yana sallamasıyla bıyıklarını sıvazladı.
Koskoca kadındı. Dert etmesine gerek yoktu. Elbet uygun gördüğü vakit kalkıp evine gelecekti.
Gelecekti gelmesine ama...

"Eve bırakayım." diyerek arabayı işaret eden genç adamdan yana, meraklı bakışlarını ele veren çatılmış kaşlarının altından bakarken, meraklanan bir diğer kişi Hilal'di.

"Siz, tanışıyor..." diye konuşmaya başladığında sözünü kesen Sultan değil, keskin bakışlarını Sultan'ın üzerinden çekmeyen genç adam olmuştu.

"Henüz değil." derken gülümsemesini biraz daha yüzüne yaymış, tekrardan aracı işaret etmişti.

"Lütfen."

"Gereği yok." demekle yetindi Sultan. Sessizce bekleyen arkadaşını da almış gidiyordu ki, ardını dönmesiyle önünün kesilmesi bir oldu.

"Dedim ki..." diyerek önlerine geçti genç adam. Belindeki silahı, önlerini kesen diğerleri gibi ortaya sunarken:

"Lütfen." diye yinelediği sözlerine baskı yaptığında:

"Polisi arıyorum." diyerek fısıldadı Hilal. Sözlerini duymuş olacak ki güldü genç adam. Gülüşü gecenin soğuğunu da, karanlığını da delip geçen cinstendi. 

"Polis... Olur, o da olur. Da..." derken etraflarında dönmeye başlamış, tam da Sultan'ın yanı başında durup kulağına doğru fısıldarcasına konuşmuştu.

BİR KADIN SEVDİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin