-13-

597 52 28
                                    

Gördüğü manzara karşısında nutku tutuldu Kürşat'ın. Gülümsemesi dudaklarından silinip yüzü saniyeler içerisinde çökerken, göz kapakları eğilen kaşlarının altında ağırlaşarak kapanıp açıldı.
Ama hayır, gördükleri değişmemişti. Üstelik hayal falan da görmüyordu. Yüreğinin sesi kulaklarında çınlamaya başlamıştı ki, bunun bir korkudan ibaret olduğunu anlaması uzun sürmedi. Kendisi ters kelepçelenmiş bir vaziyette polis araçlarından birine sürüklenirken, sevdiğinin bir başka kollarda oluşu, üstelik, istekle o kollara sarılışı yüreğinin korkusunu daha da derinden hissetmesine sebebiyet veriyordu. Sorgulanacak olması ya da suçlu bulunması umrunda bile değildi. Şuan tek düşünebildiği birbirine sarılan ikilinin yakınlığıydı.

Dağa taşa bağırası geldi birden.
İçi yanmaya başlamıştı.
Sanki öldürmese de sakat bırakan bir ayaz yer gibi hissetti.

Gecenin kör karanlığında götürüldüğü araca binmeden evvel durup yutkunarak gözlerini kendisine bakan adama sabitledi.
Bu yaşına kadar kimseyle yarışa girmemişti. Çünkü kimse, ona rakip olacak kadar ilerlemişti. Şimdi de öyle olacaktı. Sanki kazanmış gibi, fethedilmeyi bekleyen bu aşkın galibi oymuş gibi bakan adama, donuk, ama aslında şaşkın bakışlarla baktı.
İzin vermeyecekti.

Ne aşkına ortak çıkmasına, ne de aşkını ondan uzaklaştırmasına...

...

BİRKAÇ SAAT EVVEL...

Saatler aynı günün öğleden sonrasında seyrederken adımları güzel İstanbul manzarasını ayaklar altına alan bir restoranın üst kat merdivenlerini çıkıyor, kulağının arkasına verdiği saçları sırtında aheste aheste sallanıyordu. Son basamağı da çıkıp etrafa göz atmaya başladığında kendisinden yana küçük, nazik bir elin sallandığını gördü. Yüzüne yaydığı gülümsemeyle genç kadından yana adımladığında, ayaklanıp kendinden yana kollarını açan genç kadının yüzünde, eski gençliğinin kalmadığını gördü. Göz altları, yine güzel gözlerinin yanında belirmiş kaz ayakları, belli belirsiz sarkmış yanakları ve çıkmış birkaç tel  beyaz saçıyla biricik arkadaşı artık orta yaşlı bir güzel olma yolundaydı. 

Sıkıca sarıldı iki genç kadın. Yılların hasreti böyle geçer miydi bilmiyorlardı. Bedenleri ayrılmazken nereden baksan beş yıllık dost hasretiyle ayrılmaları elbette zordu. 

"Hiç değişmiyorsun." diye ayrılarak Sultan'a baktı Hilal. Gülümsemekle yetinerek yerine oturdu Sultan. Yanılıyordu.

"Hiç yanılmazsın ya, yanılıyorsun." diye cevap verdiğinde uzun bir sessizlik oluşmuştu. Başını usulca aşağı yukarı sallayarak o gelmeden hemen önce söylediği kahvesinden bir yudum almadan evvel söylendi Hilal:

"Desene bu iki etti." 

Yeni bir gülümseme eşliğinde yeni bir sessizliğe gömüldü Sultan. Haklıydı. Bu yanılgısı, iki etmişti. İlkini, yüreğinde hâlâ saklı olan ilk aşkının ihtişamı engellemişti. Şimdi ise dışarıdan gören, güzelliğine bakıp değişmediğini söylüyordu. Zaten değişmeyen tek şey güzelliğiydi. 

"Kaç yıl oldu?" diye sordu Hilal siparişleri verdikten hemen sonra.

"Görüşmeyeli..." diye konuşacak olan Sultan'ın sözünü kesip sorusunu düzeltmişti.

"Yeni Sultan'a, kaç yıl oldu?"

Derin bir soluk alarak oturduğu yerde geriye doğru yaslandı Sultan. 

"İki." dedi sakince. Yeni bir mahallede, yeni bir Sultan'a dönüşmesine neredeyse iki yıl olmuştu. Yani neredeyse, vakti dolmak üzereydi.

"Haritadan yer beğenme vakti geldi demek." diye gülerek kollarını masaya dayadı Hilal. Bu kaçışları eğlenceli hale getirmeye çalışıyor, geçmişten bir kaçış olduğunu yatak altına tıkıyordu.

BİR KADIN SEVDİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin