Herkese merhaba arkadaşlar. Sonunda geri dönebildim. Çok uzun bir bölüm değil, geri dönmemin şerefine, geçiş niteliğinde düşünelim. Haftaya sizleri daha iyi bir bölümün bekleyeceğini söyleyerek, bu haftakiyle başbaşa bırakıyorum.
Umarım beğenirsiniz :)"Ah." diye dikildiği yerde bağıran kardeşinin omzuna sertçe bir yumruk indiren Meral kolundaki iğnelikten yeni bir tanesini alırken Kürşat söylenmeye devam ediyordu.
"Ya alırdım ben, diktin beni buraya, ne ceketmiş arkadaş."
"Kıpraşma, yarım saatlik işi bir saat ettin zaten." diye bir kez daha vurdu Meral.
Akşama isteme vardı ve yüzükleri takacakları da kesindi. Meral'in de ne zamandır dikmekle uğraştığı bir takım vardı. Bu güne nasip olacaktı anlaşılan.
Gerçi olacaktı olmasına amma, deli oğlan bir rahat durmuyordu ki bitsin.
Bir o yana dönüyor, bir bu yana bakıyor..."Off, bitmedi mi hala ya?" diye aynı soruyu yaklaşık on ikinci kez daha sorduğunda ağzındaki iğneyi alarak:
"Bitiyor, bir sabit dur." diyerek kolunu düzeltip devam etti Meral:
"Hem sen çiçek çikolata işini hallettin mi?"
"Bir bıraksan da gidebilsem halledeceğim ama..." diye göz deviren kardeşinin karşısına geçip:
"Hah, tamam, çıkar hadi." diye söylendi. Rahata kavuşmanın telaşıyla ceketi çıkarmaya koyulan Kürşat eline koluna batan iğnelerle durmak zorunda kaldığında:
"Yavaş, yavaş." diye bağırarak yardım etmeye kalkan ablasının sesini bir bastıran vardı.
"Ya benim muz çoraplarım nerede?" diye bağırarak dikiş odasına giren Çiçek'te en az Kürşat kadar telaşlıydı.
Ee, sonuçta Çeri, kızı alıyordu."Çekmecendedir kızım."
"Ya baktım anne yok."
"E iyi bakamamışsındır bir daha bak." diyen annesini duymadan dayısıyla bakışıyordu Çiçek. Ceketten tamamıyla kurtulan Kürşat ise küçük yeğeninin kendisini yakın markaja aldığının farkında bir şekilde çıkıştı.
"Bana niye bakıyorsun acaba, muz çorabın ne olduğunu bile bilmiyorum." diye odadan çıkıp fortmantonun yanına varan dayısını izlemeye devam ediyordu küçük Çiçek. O ayakkabılarını giyerken uzun uzun bakmayı bırakıp aklındakini sordu:
"Çiçek aldın mı dayı?"
"Alacağız herhalde, anası kılıklı." diye gülen Kürşat yeğeninin her şeye karışmasına alışıktı.
Ama sonraki sözü...
İşte o sürpriz olmuştu."Siz erkekler biraz hödüksünüz ya." diyen yeğenine usul usul dönerek kaşlarını kaldırıp:
"Efenim?" dediğinde küçük kızın omuz silktiğini gördü.
"Annem hep öyle diyor." diye umarsızca söylenip:
"Neyse, gidip çorabıma bakayım." diye merdivenlere yönelmiş, gözden kaybolmadan önce de:
"Bulamazsam seni ararım, yenisini alırsın." diye seslenmişti.
"Zilli." diye yeğeninin arkasından burnundan soluyarak evden çıktı Kürşat da.
Belli bir yaşa gelmiş, çok bilmiş kız çocukları...
Hayatında görüp görebileceği en sinir bozucu şey olabilirdi....
Gün çabuk geçmiş, akşam yemeği yenilmiş ve malum vakit gelmişti.
Alelacele sofrayı toplayıp bulaşıkları makinaya tıkıştırdı Sultan. Bir yandan da dudağının kenarındaki ekmek kırıntılarını eliyle silkeliyor, elbisesinin katlanmış eteğini aşağı çekiştiriyordu.
Mutfaktaki işini bitirip de rujunu tazelemek için odasına çıkacağı sırada kapıda önüne dikilen cüsse kendisini durdurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR KADIN SEVDİM
General FictionDİKKAT! SABIRLA OKUNMASI GEREKİR! Durdu. Derince bir nefes alıp derin sulardan aldığı yeşil gözlerini karşısındaki adama dikerek söylendi. "Benim ateşim seni ısıtmaz." Sözleri başka konuşurken, gözleri başka konuşuyordu. Gözlerini bir an bile bu...