-3-

1.4K 99 4
                                    

Herkese merhaba.
Yeni bölüm sizleri bekliyor.
İyi okumalaar :)))

"Abi." diye seslendi İbo. Kendinden yana gelen Kürşat'ın gözlerinde hâlâ uyku, üzerinde düşüncelerin verdiği yorgunluk vardı. Kapı önündeki masalardan her zamankine oturarak gözlerini ovuşturmaya başladığında önüne çay dolu bardağı bırakan İbo'yla birlikte Tekin de gelip telaşla konuştu.

"Abi, Zurnacı'nın arabayı yakmışlar."

"Biliyorum." diye kayıtsızca çayına şekerini atıp karıştırmaya başladı Kürşat. Tekin şaşkınca tepelerinde dikilen İbo'ya bakarken Kürşat'tan hâlâ ses seda yoktu. Ne yani, haberi vardı ve böyle sessiz durmaya devam mı edecekti?

"Biliyor musun?" diye sessizliği bozarak sandalyelerden birini çekip oturdu İbo. Gözleri Kürşat ile Tekin arasında gidip gelirken devam etti.

"Kim yaptı ki?"

"Tilki." diye aynı umarsız tavırla konuştu Kürşat. Ne diyebilirdi ki? Gözlerinin önünde olmuştu zaten her şey, neyini gizleyecekti? Ya da o an ne yapabilirdi?

"Tilki mi?" diye aynı anda şaşkınlıklarını belirten ikili önce birbirlerine sonra tekrardan abilerine döndüler.

"Burada mıydı?"

"Tanıdık mıymış?"

"Ne dedi sana?"

Soruları ardarda sıralamalarına bile kayıtsız kalan Kürşat'ın gözleri kadınların kapıya çıkmasıyla kuaför dükkanını buldu. Uykulu gözlerini güneşe bakıyormuş gibi kısık tutarken öfkesine mâni olmakta zorlanıyordu. Bardağı dudaklarına götürüp sesli bir şekilde çayını içerken genç kadının yeşilleri de kendisini bulmuştu. Tepkisizce baktığı adam dünden beri kendisine karşı sebepsiz yere bir öfke içerisindeydi. Bir şey yapmadığına ya da yanlış bir şey söylemediğine emindi. Ama gel gör ki gözler önündeki bu öfkesi...
Güneş vuran bakışlarını yeniden çırağını çevirdiğinde Kürşat bakmaya devam etti.
Evlenecekti demek!
Kendisini görmeden, bilmeden, tanımadan, tanımaya fırsat bile vermeden...

Yok öyle.

Mümkün değildi.
Kesinlikle mümkün değildi.

"Abi!" diye seslendi Tekin. Genç adam uykudan uyanıyormuş gibi kendilerine döndüğünde nereye dalıp gittiğini fark etmemek salaklık olurdu.
Fakat Tekinsiz'in takıldığı nokta başkaydı.
Abisi saydığı bu genç adamın çapkınlığı pek yoktu ve güzel bir kadın gördüğünde takılı kalmazdı. Hiç yoktan konuşmak istiyorsa konuşurdu, çekingenliğide olmazdı. Fakat görünen o ki, mahallelide farklı bir izlenim bırakan, bir şekilde herkesin gönlünü fethetmeyi başaran Sultan hanım, mahallenin abisini de kendine mühürlemişti.
Güzel kadındı.
Çok güzel kadındı.
Geçmişi bilinmese de, kimliği bir sır olsa da, Sultan gerçekten herkesi kendisine hayran bırakan, çok güzel bir kadındı. Ağzından çıkan tek bir tatlı sözle herkesi ikna edebilir, cennet bakışlarıyla küçük bir ricada bulunarak her arzusunu yerine getirebilirdi.

Lakin heyhat!
Kürşat ne bu tongaya düşecek kadar kör, ne aklını böylesine bir güzellikle yitirecek kadar saf, ne de bir denileni iki etmeyecek kadar sakin biriydi.
O sahte cennete bu hayal dünyasında düşmeyecek tek kişi, yılanın ta kendisiydi.
Öyle ki en fazla karşılıklı bir sözle onun emri altına girebilir, verdiği kadar alırdı.

"Ne olacak şimdi?"

Bardağını tabağına bırakan Kürşat derin bir iç çekerek geriye yaslandı. Mahalleye şöyle bir göz atarak konuştu. Neye kafa yorsa bilemiyordu.
Gönlünün asi sergüzeştine mi, yoksa işin karmaşasına mı?

BİR KADIN SEVDİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin