İki hafta çoktan geride kalmıştı ve Sultan, artık küçük yaşına rağmen evli bir kadındı. Fakat ne kocasına aşıktı, ne de yuvasının derdindeydi.
Açıkçası adını bile nikahtan sonraki gün öğrenmişti. Kendisinden on beş yaş büyük olduğunu da...
Oysa nasıl da allu pullu hayalleri vardı. Ahım şahım olmasa da, güzel bir evi olacaktı. Penceresinde çiçekleri, içinde neşesi olan...Bir de sevdiği...
Sahi neredeydi şuan?
Napıyordu?
Unutmuş muydu acaba göçmen kızını?
Merak ediyordu, hiç mi sevmemişti?
Hem niye gitmişti ki?
Yük müydü yüreğine?
Acı mıydı içine?"Hala hazırlayamadın mı bir yemeği?" diye bağıran sesle yerinde sıçrayıp kendine gelirken, kahrettiği ıslak gözlerini kırpıştırıp elinin tersiyle yanağını silerek ocağın altını kapattı.
Tencerenin kenarlarını iki küçük bezle tutup içeri gittiğinde, karnı aç kocası işten gelmiş, yorgun bir şekilde masanın baş köşesine yerleşmişti."Ne yaptın?" diye çatık kaşlarının altından tehditkar bakışlar atarken tabağını uzattı. Çekinerek cevap verdi Sultan.
"Fasulye."
Başıyla onaylayan kocasına yemeğini böldüğünde çalan kapıyla henüz oturduğu yerden ayaklanmıştı. Kirli sakallı kocasıyla bakışıp:
"Ben... Ba-bakayım mı?" diye sordu.
"Delikten bak." diye dolu ağzıyla konuşan adamın ardından kapıya koştu. Bu basit iş için bile can atıyordu. Zira ne dışarı çıkabiliyor, ne de birilerine gidip gelebiliyordu.
Delikten bakıp kapıyı açtığı an karşısındaki genç tebessümle elindeki kutuyu uzattı."Yengem gönderdi." diye verdiği kutuyu onun gibi başıyla selam edip alarak kapıyı kapattı Sultan. Mutlu mesut ardına döndüğünde ise karşısında bir sürprizle karşılaşmıştı.
"Ben sana demedim mi o karıyla görüşmeyeceksin diye?" diye hesap soran kocasıyla gözlerini kırpıştırıp kapıya yaslanarak elindeki kutuya sarıldı.
"Ver şunu." diyerek kutuyu çekiştirmeye başlayan adamla korkusu iyice kendini belli etmişti ama yine de kutuya sarılmaya devam etti.
"Ver lan şunu." diye kutuyu çektiği gibi alan Kamber bu defa kapıyı açmak üzere uzanmış, genç karısının direnişiyle ondan yana bir tokat savurup bedenini kenara çekmişti.
Açtığı kapıdan bir an bile düşünmeden kutuyu fırlatıp gönderilen tatlının sokağa dağılmasına neden oldu. Sultan ise duvar kenarında oturmuş ağlıyordu. Ne tatlının derdindeydi, ne de yediği tokadın...
Onun derdi, öz olmasa da annesini göremeyişiydi."Geç içeri geç, geç beni delirtme." diye yaka paça salona götürülen zayıf bedeni bir kenara fırlatılırken hıçkırıkları dört duvar arasında yankı yapar olmuştu.
"Ne dedim ben sana?" diye bağırıyordu Kamber.
"Bundan sonra senin hayatın benimle, sağına soluna bakmak, onunla bununla, hele de o karıyla görüşmek yok demedim mi? Neyini anlamıyorsun lan? Kafana vura vura mı sokayım lafları ha?"
Saçından kavradığı genç kızın bedenini hafifçe havalandırırken, attığı birkaç tokat yüzünden patlayan dudağından akan kanı önemsemeyerek kafasını duvara vurdu.
"Bir daha o or*spudan gelen toplu iğne bile olsun alırsan, s*kerim seni de onu da. Mahir falan da dinlemem. Bunu da o kafana sok." derken hızla bir kez daha kafasını vurup, elinde kalan saç tutamlarını umursamayarak bedenini de yaprak misali yere fırlattı.
İçini çekerek ağlayışı da, en az dudağındaki kan kadar umurundaydı!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR KADIN SEVDİM
Genel KurguDİKKAT! SABIRLA OKUNMASI GEREKİR! Durdu. Derince bir nefes alıp derin sulardan aldığı yeşil gözlerini karşısındaki adama dikerek söylendi. "Benim ateşim seni ısıtmaz." Sözleri başka konuşurken, gözleri başka konuşuyordu. Gözlerini bir an bile bu...