-26-

459 47 37
                                    

Herkese merhaba.
Sona doğru yaklaşırken bir bölüm daha eksiltiyoruz hikayemizden.
Bölümler kısa farkındayım, ama ne sizi, ne de kendimi sona doğru sıkmak istemiyorum.
O yüzden de elimden geldiğince hafifleterek, ağırdan alıyorum.

İyi okumalar :)

"Hadi, yarın bu vakit görüşürüz inşallah." diye el sallayarak kendisini bekleyen araca binen manevi annesine durduğu merdiven basamağında el salladı Sultan.
Gelişi bir dert, kısa süreli gidişi ayrı bir dertti. Çakallar ise çoktan kokuyu almışlar, ağızlarının suyu akarak ava yaklaşmaya başlamışlardı. Fakat onlara aman vermeyecek yegane kişi, mahallenin sevilen kurdu elini ardına atmış, çenesini gururla kaldırarak yürümekteydi.
Uzaklaşan taksinin ardından el sallayan sevdiceğine doğru ilerlerken kahvehane kapısından geçişi sırasında abisiyle göz göze gelmiş, akıncıların sessizliğine şimdilik göz yummaya devam etmişti.

"Hayrolsun, yolculuk nereye?" diye başıyla mahallenin köşesini dönen aracı işaret etti.

"Eski bir arkadaşının kızı mı ne evleniyormuş, bir günlüğüne gidip görünecek."

"Nereye?" diye tekrardan sordu Kürşat. Söyleseydi kendileri de bırakabilirlerdi. Ee, kaynanaya hizmet gerekli işti.

"İzmir." deyip içeriden gelen seslerle dükkana girmek üzere ardına döndü Sultan. Birkaç basamak yukarıda olan genç kadını onaylar şekilde dinleyen Kürşat olayın vehametinin sonradan farkına varmış, uykudan uyanır gibi yerinde kıpırdanarak:

"Sultan." diye söylenip aceleyle basamakları çıkmaya başlamıştı.

"Sultan, Sult..." diyerek boncuklu tülü aralayıp başını içeri uzattığında beş altı kadının kendisine baktığını görmesiyle sessizleşmiş, aradığı kişinin karşısına dikilmesiyle de geriye çekilmişti.

"Napıyorsun acaba?" diyerek dışarı çıkan adamın ardından çıkıp, eli belinde tepesine dikildi Sultan.
Eğilmiş kaşlarıyla aşağıdan bakan Kürşat bu durumu önemsemeyerek küçük bir çocuk misali izin almak için takınabileceği en masum ifadeyle bakınıyordu.

"Sede... Iıı, valide hanım bu gün yok, doğru mu anladım?" diye soruşuna karşı tek kaşını kaldırdı Sultan.
Ne düşündüğünü elbette biliyordu.

"Doğrudur." dedi usulca. İleriden kendilerini izleyen Akın'ın bakışları ise bir an olsun üzerlerinden ayrılmıyordu. O araç içindekinin uzaklaştığı an neler olabileceğinin farkında olmakla birlikte, kardeşinde kendisini görüyordu.
Ona el vermiş gibiydi.
Öyle ki Çeri, yeşil gözlü dilberin peşinden ayrılmıyordu. Ama onu o bataktan çıkarmasını bilirdi Akın.
Kendisinin de hala aynı batakta oluşu ise, yok saydığı bir gerçekti.

"Güzel." diye düşünceli şekilde başını eğen kardeşine doğru eğilip:

"Efenim?" diye seslenmişti genç kadın. Elbette onları duyamıyordu ama, kalıbını basardı ki, Kürşat bu geceyi es geçmeyecekti.

"Di-diyorum ki acaba..."

"Acaba ne?"

"A-acaba, bu gece şey mi yapsak?" diye kendinden beklenmeyecek şekilde kekelemeye devam etti Kürşat. Etrafında bu haline tanıklık edecek kimse yoktu. Sevdiğinin karşısında böyle olması da, garipsenmeyecek bir aşık işiydi.

"Ney?" diye sorarken kollarını göğsünde bağladı Sultan. Dudağının tek yanı genç adamın hareketleri karşısında yukarı kıvrılmıştı ama hoşuna giden bu utangaçlığın onu keyiflendirdiğini belli etmeye niyeti yoktu.

"S-se-sende mi kalsam acaba?"

"Hmmm."

"Ya-yani öyle bir fikir. Aklıma geldi birden, işte, nereden geldiyse..." diyen genç adamı yüzündeki aynı ifadeyle dinledi Sultan.
Kollarını çözüp derin bir solukla göğsünü şişirdiğinde tepeden attığı bakışlarıyla genç adamı şöyle bir süzmüş, içeri girmek için ardına dönmüştü.

BİR KADIN SEVDİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin