2004 Nisan - Ankara Çinçin
Kollarını göğsünde birleştirmiş neredeyse on dakikadır bekliyordu Sultan. Kaçıncı kez baktığını bilmeyerek yeniden saatine baktığında tepesinde duyduğu bir patlama sesiyle yerinde sıçrayarak kafasını kaldırdı. Yüzüne düşen birkaç gül yaprağı gelen kişiyi tanıtırken korkmuş kalbinin üzerine elini koyup gülerek yanına yerleşen adama baktı.
"Ödümü kopardın." diye sitem ederek gülüşüne karşılık verirken elini sırtına yerleştiren genç adam bedenini kendine çekip sıkı sıkı sarıldı.
Saçlarına koca bir öpücük kondururken yüzü boynuna gömülen Sultan geri çekilerek hayıflandı."Niye geç kaldın? Zaten beş dakika durup eve gideceğim."
"Beş dakikacık mı?" diye eliyle gösterdi Akın.
"Evet, beş dakikacık." diye kendi eliyle de gösteren Sultan önüne döndü.
Çok uzun bir süredir tanışıyor sayılmazlardı.
Ama o beş dakika bile Sultan için dünyalara bedel olacak bir sevdayı içeriyordu. Şu kısa zamanda Akın'a öylesine kapılmıştı ki, bunu kelimelere dökebileceğini sanmıyordu."O niyeymiş o?" diye memnuniyetsizce kaşlarını çatarak sordu Akın.
Sultan'ı seviyordu.
En az onun kendisi sevdiği kadar...En az...
Askerliğini yeni yapmıştı Akın. Kelimenin tam anlamıyla delikanlıydı. Durmuyor, dinlemiyor, dinlenmiyordu. Annesini kaybedeli birkaç yıl olmuştu. Babasıyla da anlaşması şöyle böyleydi. Erkek yakışıklısısın derdi babası, ama sonuna eklemeden duramazdı.
Kanın deli.
Kanına sahip çık!"Hem sen niye bu saatte gidiyorsun?" diye saatine bakarak sordu. Genç kız omuz silkerken sözlerine devam etti.
"Mesainin bitmesine daha var."
"Annem aradı, misafir gelecekmiş, erken gel de yardım et dedi. Sedef abla da sağolsun izin verdi işte." diye cevap veren genç kızın saçını hafiften çekerek söylendi.
"Sende beş dakika yeter dedin öyle mi?"
"Ah." diye küçük bir inleyişle çatık kaşlarının altından genç adama bakarken saçını yokladı.
"Ya, napayım?" diye dudak büzerken oturdukları bankta kolunu ardına yaslamış olan Akın yerinde kıpırdanarak ardındaki kolunu çekti. Dirseklerini dizlerine yasladığında parmaklarını çıtırdatıyor, düşünceyle uzaklara bakınıyordu.
Sonra nedense omzunun üzerinden bakınarak sıkıntıyla söylendi."Ben çok sıkıldım Sultan?"
"Neyden?" diye merakla sordu Sultan. Sesindeki tını gizli bir endişeye ev sahipliği ediyordu.
"Bu beş dakika, on dakika, yarım saat bir saat işlerinden." diye omzunun üzerinden bir bakış daha atarak önüne dönüp derin bir soluk aldı Akın.
Kalbi atışını artıran Sultan ise birazdan duyacaklarını tahmin edebiliyordu.
Tabii ya, başka ne olacaktı ki?
Genç, yakışıklı, elini sallasa ellisi gelip gidecek bir adamdı Akın.
Sürekli kendisini iki günde bir beş on dakika için bekleyecek değildi ya.
Gözleri yanmaya başlarken burnunu çekip yutkundu.
Hayır, çocuk değildi ki ağlasındı.
Ayrılık olabilecek bir şeydi. Bunu geciktiremez veyahut da önleyemezdi.
Derin bir soluk alarak sırtını dayadığı yerde masum çocuklar misali elleri kucağında otururken sessizce yanındaki genç adamı izlemeyi sürdürdü.
O konuşmadan kesinlikle konuşmayacak, tahmin ettiği şeyleri söylediğinde de olgun bir kadın gibi kabul edecek ve kesinlikle ağlayıp sızlanmayacaktı. Fakat bu düşüncelerine rağmen daha şimdiden burnunun direği sızlamaya başlamıştı.
Neden sonra güç bela çıkan sesiyle konuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR KADIN SEVDİM
General FictionDİKKAT! SABIRLA OKUNMASI GEREKİR! Durdu. Derince bir nefes alıp derin sulardan aldığı yeşil gözlerini karşısındaki adama dikerek söylendi. "Benim ateşim seni ısıtmaz." Sözleri başka konuşurken, gözleri başka konuşuyordu. Gözlerini bir an bile bu...