-17-

585 54 87
                                    

Yeni bir gün başlarken yeşil gözlerindeki sevecenlikle evden çıkıyordu Sultan. Güneş gözlerine vururken kapı önünde durmuş çaylarını yudumlayan iki gence baktı. Akşamkiler gitmiş olmalıydı da... 

Neydi bu şimdi? Sanki sarayı koruyormuş gibi kapıdan ayrılmıyorlardı. Hoş, kendisi de artık haremden sayılırdı ya..

Kolunda çantasıyla topuklarını tıkırdatarak salına salına yürüdüğünde peşine takılan bir tanesiyle durup geriye döndü. Kendi duraksamasıyla duran gence başını iki yana sallayarak bakmış, gençte başını iki yana sallayarak omuz silkmişti.

"Ne?" dedi en sonunda. 

"Bir şey yok yenge."

"Ne geliyorsun oğlum peşimden?"

Eliyle yolu gösterdi genç adam.

"Dükkana kadar, eşlik edeyim." 

Bu sözlerle çok geriye gitmişti Sultan. Neredeyse iki binlerin başına...

Peşine takılıp her saat başı eşlik edilen kişi patronu Sedef'ti bir zamanlar. Şimdi ise onun hiç de hoşlanmadığı bir mevkide, onun yerindeydi Sultan. Onun gibi peşinden adımlayan emir eri gençler, kapısından ayrılmayan belalı bir sevdalısı vardı. 

"Gerek yok, kendim giderim." diye söylenip önüne dönerek anımsadığı geçmişle gülümseyerek yürümeye devam etti. Fakat genç peşinden ayrılmıyordu ki, bu da birazdan yeniden durup ardına dönmesini sağlamıştı.

"İşin gücün yok mu senin?" 

"Valla, benim işim bu yenge." diye gülümseyen gence aynı şekilde karşılık vererek yeniden önüne döndü.

"Yanımda yürü bari." diye eliyle işaret ederken, genç hemen yanındaki yerini almış, o da bir kez daha gülerek yürümeye devam etmişti. 

Birazdan her zamanki gibi kavga etmekte olan anne kız ile karşılaştıklarında, Pelin'in hırsla önden önden yürüyüp gittiğini gördü. 

"Anca anneye bağır sen. Senin iyiliğini düşünen de kabahat." diye kızının arkasından bağırıyordu Pınar. Sabah sabah dertleri her neyse, Pelin çok öfkelenmiş olacak ki köşeye dönmeden önce:

"Düşünme o zaman." diye cırlamıştı. 

"Sabah sabah bu ne güzel muhabbet ya!" diye yanındaki gençle Pınar'a yetişti Sultan.

"Ay sorma Sultan ya." diye hayıflanıyordu Pınar ama, pek haklı bakışlar atmıyordu. Yine Dolap için ileri geri konuşmuş, Pelin'e de kızmış olacak ki, genç kız nu kadar sinirlenmişti. 

Burnundan soluyarak kuaför dükkanının yolunu tuttuğunda köşeyi dönmesiyle ağır ağır yoluna yürüyen Çağla'ya arkasından çarptı. 

"Höst." diye öne doğru sendeleyen Çağla ardına dönüp ağlayacak gibi bakan arkadaşını görmüş:

"Sana da günaydın Pelo." diye çıkıştıktan sonra sesinin volmünü düşürerek devam etmişti.

"Kızım, sabah sabah bu ne ayarsız bir hız ya? Tabakhaneye bir şey mi yetiştiriyorsun?" 

"Sinirim tepemde zaten Çağla, bir de sen salak salak konuşup canımı sıkma bak." diye çıkışarak yoluna yürümeye devam etti Pelin. Çağla koşup kızın kolundan tutup:

"Hişş, ne oluyor be?" diye söylenerek durdurmasa, ağlamaya başladığını da göremeyecekti.

"Niye ağlıyorsun, ne oldu?" diye sordu ağlayarak kendisine sarılan arkadaşına. Dolap'la kavga etmiş olmaları imkansızdı. Öylesine mıç mıç bir ilişki yaşıyorlardı ki, Dolap değil onu ağlatmak, kolay kolay sinirlendirmezdi bile. 

BİR KADIN SEVDİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin