5. Bölüm|Ceza

5.1K 143 16
                                    

"Kaybedeceğini bile bile neden mücadele ediyorsun dedi,
öleceğini bile bile yaşadığını
unutmuştu o ama... bozmadım."
-Özdemir Asaf

Yatağa sırtımı dayamış karşımdaki büyüleyici manzaranın tadını çıkarıyordum. Küçükken tek isteğim bulutların üzerine çıkmakken şimdi tek isteğim yeryüzüne inmekti.

İnsanların telaşlı koşuşturmalarını, arabaların gelip gitmesini izliyordum. O koşuşturmaları özleyeceğim bile aklıma gelmezken şimdi hayalini kuruyordum.

Kapının sesiyle kafamı çevirdim. Anna, bir kaç gündür olduğu gibi yemeğimi getirmişti. Komodinin üzerine bıraktığı tepsi için teşekkür ettiğimde gülümseyip odadan çıktı.

Anna'dan öğrendiğim kadarıyla, Alexander üç günlük bir iş gezisine çıkmıştı. O süre zarfında yüzünü bile görmemiş, odamdan çıkmamıştım.

Düşünmekle ve bu eşsiz manzarayı izlemekle geçiyordu saatlerim. İçimdeki yaşam enerjisi yavaş yavaş kayboluyordu. İstesem de tutamıyordum ve geri gelmeyeceğinden deli gibi korkuyordum.

Saatlerdir oturduğum yerden kalkınca gözlerim karardı. Dengemi sağladığımda banyoya girmek için hareketlendim. Yüzümü birkaç kere yıkadıktan sonra odadan çıktım.

Merdivenlere doğru giderken gözüme takılan kapıyla durdum. Yönümü değiştirirken kapının kilitli olmaması için dua ediyordum.

Kapıyı açtığımda kilitli olmayan kapıyla hafif bir sevinç gösterisi sergiledim. İçeri girdiğimde odada ki yoğun kitap kokusu çevremi sarmıştı. Parmak uçlarıma yükselerek masaya doğru yürümeye başladım. Hızla sandalyeye otururken, önümdeki laptopu açtım.

Hayret verici bir şekilde şifresi yoktu. Ufak bir şaşkınlığın ardından sosyal medya hesabıma girmeyi düşündüm. Hesabıma girecek, Sophia'ya kaçırıldığıma dair bir mesaj atacaktım. Kalbim anın etkisiyle hızlanırken bir yandan da kapıyı kontrol ediyordum.

Enter tuşuna bastığım an ekran kırmızıya büründü. Korkuyla siteyi kapatmaya çalıştım ancak bir türlü kapanmıyordu. Yakalanma korkusuyla bilgisayarı kapatıp masaya koydum. Korku içinde odadan çıkarken bir yandan da etrafı kontrol ediyordum. En azından kamera yoktu.

Zıplaya hoplaya aşağı indiğimde Anna'yı aramaya başladım. Bir süre sonra evde olmadığına kanaat getirdikten sonra salona girdim.

Bu evden çıkmam için iki yol vardı; ya asansörün şifresini bilmem gerekiyordu ya da kendimi aşağı atacak kadar cesur olmam. Bunu bildiğimden o yollara hiç girmeyip, kaçış yolu aramaktan vazgeçtim.

Elime televizyon kumandasını alırken kendimi koltuğa attım. Düğmeye bastığım anda karşıma çıkan kırmızı ekranla sıkıntılı bir nefes verdim.

Bu adam gerçekten kontrol manyağıydı.

Ayağa kalktığımda bütün eşyaları teker teker incelemeye karar verdim.

Bu evde gerçekten yapılacak hiçbir şey yoktu. Ne konuşacak bir insan ne de yapılacak bir aktivite.

Açtığım çekmeceyle karşıma çıkan şişelerle sırıttım; Alexander'ın binlerce liralık şarapları.

Aldığım üç şişeyle cam duvarın önüne doğru yürüdüm. Şişeleri yere bırakıp mutfaktan bir bardak aldım.

Yere oturduğumda her şey hazırdı. En azından kafamı boşaltacak, birazcık da olsa bu lanet olası durumu unutacaktım.

Mantar tıpayı açarken bir yandan da gülümsüyordum. Umarım Alexander binlerce lirasını içtiğim için kızmazdı. Aklıma gelen şeyle kahkaha attım.

ARES/kaldırılacakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin