2. Bölüm|Karanlık

5.7K 202 41
                                    

      "Umduğumuz gibi olsaydı hayat, Sandığımız gibi yaşardık. Bulduklarımızda yetinseydik, Kaybettiklerimize ağlamazdık."
-Lev. Tolstoy

Yüzüme nüfus eden güneş ışıklarıyla kafamı bir kez daha yastığıma gömdüm. Vanilya kokusu buram buram ciğerlerime doldu. Sanki her taraf o eşsiz vanilya kokusunun içine bulanmıştı. Uzun zamandır böyle güzel ve rahat uyumamıştım. Gözlerim açılmamakta direnirken aklıma nüfus eden düşünceyle hızla gözlerim açıldı. Benim apartman dairem güneş görmüyordu ki?

İçimde oluşan o amansız korku kendini gösterirken yerimden fırladım. Gördüklerim karşısında ağzım açık kalırken neler olduğunu anlamaya çalışıyordum.

Bembeyaz örtülerin içinde sade bir odadaydım. Beyaz olmasıyla birlikte içeri giren güneş ışıkları ile daha da göz kamaştırıyordu. Oda da saat bulma ümidiyle duvarlara göz gezdirdim. Saatin kaç olduğunu bilmiyordum ve anladığım kadarıyla odada saatte yoktu.

Ayağa kalktığımda elime gelen kaygan kumaş dikkatimi çekti. Üzerimde saten bir gecelik vardı. Oldum olası bana soğukluk veren bu kumaş şu an üzerimdeydi.

Odanın büyük bir çoğunluğunu kaplayan pencereye yaklaştım. Hala yaşananlara inanmıyor her an rüyadan uyanabileceğimi düşünüyordum. Chicago'nun büyüleyici manzarası beni karşılarken şaşkınlık içinde manzarayı izliyordum. Bir gökdelende olduğumuz aşikardı. Ancak gökdeleni geçtim, biz gökdelenin resmen son katındaydık.

Odada neredeyse bana ait hiçbir şey yoktu. Ne çantam ne de kıyafetlerim. Odadaki diğer kapıyı açtığımda beni büyük bir banyo karşıladı. Banyo da oda gibi beyaz tonlarında döşenmişti.

Odaya geri döndüğümde yatağın üzerindeki sabahlığı üzerime geçirdim. Satenin o soğuk dokusu tenimi sarmalarken ben hala tam olarak ayılamamış hissediyordum.

Elbette neredeyse her gün uykumdan kabuslarla uyanıyordum. Ancak bu bir kabus muydu? Emin değildim.

Tenimi sarmalayan kumaşla beraber ellerimi vücuduma sardım. Odada ki kapıda gözlerimi dolaştırdım. O kapıdan çıkmak demek gerçeklerle karşılaşmak demekti. Burada ne olduğunu öğrenmem demekti.

Ani bir cesaretle elimi kapının koluma götürdüm. Yavaş bir hareketle kapıyı açtım. Kafamı ürkekçe dışarı sokarken kimse var mı diye de etrafa göz gezdiriyordum. Kimsenin olmadığına emin olduktan sonra odadan çıktım.

Bir sürü kapının olduğu, boydan boya camla kaplı koridorda yürüdüm. Kulağım herhangi bir ses duymuyordu. Evde tek benim olmam imkansız gibi bir durumken, odalara girmeye cesaretim var mı? Onu bile bilmiyordum.

Karşıma çıkan merdivenlerle aşağı doğru inmeye başladım. İndiğim salon gri ve siyah tonlarında döşenmişti. Şıklığı ve modernliği karşısında insanı kendisine hayran bırakacak cinstendi.

Gözlerimi biraz daha çevirdiğimde boydan boya camdan yapılmış duvardan manzarayı seyredip, viskisini yudumlayan heybetli bir vücut karşıma çıktı. Vücudum korkuyla gerilirken karşımdaki adamın kim olabileceğini çıkartmaya çalışıyordum.

Bana dönen vücutla kalbim göğüs kafesime vurmaya başladı. Karşımdaki tanıdık sima ile aklıma dolan onca düşünce arasından ağzımdan çıkabilen sadece iki kelime olmuştu.

"Bay Clark?"

Sırtını tırabzana yasladığında gözleri üzerimde gezindi. Bardağından bir yudum daha alırken konuşmaya niyeti yok gibi gözüküyordu.

"Bir an hiç uyanmayacaksın sandım."

Tanıdık sesle kulaklarım dolduğunda dün olanları hatırlamaya çalıştım. İş görüşmesinden sonra şirketten ayrıldığımı hatırlıyordum. Burada olmam imkansızdı.

ARES/kaldırılacakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin