10. Bölüm|Gerçek

3.1K 123 20
                                    

"Hepimiz, sırtımızda ve elbisemizin altında, gözlerimizin içinde bir müstakbel ölü gezdirmiyor muyduk?"
-Sait Faik Abasıyanık

Hayatımda bir daha kurtulamam dediğim adamdan kurtulmuştum. Cehennemin dibine de gitsem beni orada bile yalnız bırakmayacağını biliyordum. Beni paramparça yapmak istiyordu ve yapacaktı da.

Taksi apartmanın önünde durduğunda, evime baktım. Bir daha evime geri dönebileceğime dair umudum yavaş yavaş kaybolurken, şimdi önünde duruyordum.

Taksiciye beklemesini söyleyip, arabadan indim. Bir sürü kişisel eşyam Alexander da kalmıştı. Buna anahtarlarım da dahildi.

Sophia'ya ben evde olmadığım zamanlar girebilmesi için saksının altına bir anahtar bırakıyordum. Bir gün bu anahtarın hayatımı kurtaracağı aklımın ucuna bile gelmezdi.

Elimi saksının altına götürdüğümde, elime gelen anahtarla sırıttım. Eve girip, bir miktar para aldım. Taksiciye ödemesini yaptığımda bir süre dışarıda bekledim.

Alexander ya da Alexander'ın adamları etrafta gözükmüyordu. Hava kararmış, herkes evine dağılmıştı. Evime girdiğimde, kapıyı sonuna kadar kilitledim. Önüne küçük dolabı da koyduğumda içim biraz da olsa rahat etmişti.

Küçük kanepeye oturduğumda, derin bir nefes verdim. Onca günün yorgunluğunu bedenim şimdi hissediyordu. Sophia'ya haber verip, en kısa sürede bu şehirden hatta bu ülkeden gitmem gerekiyordu. Alexander'ın peşimi bırakmayacağından adım gibi emin olsamda bu kadar çabuk teslim olamazdım.

Telefonum çantamdaydı ve çantamda Alexander'ın evindeydi. Sophia'ya nasıl haber verebileceğimi düşünürken, aklıma gelen laptopum ile fırladım. Sosyal medya hesabıma girip Sophia'yı aramaya başladım. Telefonu açmayınca birkaç kere daha arayıp, mesaj yazmaya karar verdim. Durumumu anlatan uzunca bir mesaj yazdığımda, laptopu kapattım.

Sophia yarına kadar burada olmalıydı. Yoksa ne polisi arayabilecek ne de burdan kaçmam için bir plan yapabilecektim.

Bir süre hareketsiz durdum. Her şey bir rüya gibi geliyordu. Sanki bir uykudan uyanacaktım ve kendimi yine o beyaz odada bulacakmışım gibiydi.

Apartmandan bir ses duyduğumda, korkuyla ayağa kalktım. Elime mutfaktan bir bıçak alırken, kalbim korkudan çıkacakmış gibi atıyordu.

Korku içinde kapıya yaklaştığımda, elimdeki bıçağı daha da sıktım. Alexander gelse bile onu bıçaklayabilecek miydim?

Gözümü yavaşça kapıda bulunan deliğe yaklaştırdığımda, etrafa bakındım. Apartmanda kimse gözükmüyordu. Ses çıkarmamaya özen göstererek, sokağa göz attım. Pencereden gördüğüm kadarıyla, sokakta da kimse yoktu.

Rahat bir nefes aldığımda, mutfağa girdim. Şu sıralar gerçekten çok fazla acıkıyordum. Şöyle bir göz gezdirirken, yapabileceğim en çabuk ve en kolay seçenek olabilecek bir seçenek aradım. Dolaptaki makarnayı gördüğümde, elime aldım.

Kaynaması için bir tencereye su koyarken, sessiz olmaya çalışıyordum. Alexander'ın ne yapacağı belli olmazdı. Onu karşıma almış olmak bile büyük cesaretken birde kaçmıştım. Yakalarsa kesinlikle ölmekten beter hale gelecektim.

Kendisi de açık açık söylemişti.

İçim bir ürpertiyle kaplanırken, korku kendini daha da göstermeye başladı. Gidebilecek kimsemin olmaması acı vericiyken, arayacak bir ailemin olmaması daha kötüydü. Haberleri olsa bile beni kurtaracaklarını sanmıyordum. Hatta kendini haklı çıkaracaklardı.

Sophia'nın mesajımı görür görmez geleceğinden emindim. Zaten tek çarem onu beklemekti. Başkasını gerçekten bu işe karıştırmak istemiyordum. Güvenebileceğim tek kişi oydu.

ARES/kaldırılacakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin