15. Bölüm|Sorun

2.4K 95 23
                                    

"Bütün yalnızlar gibi özgür
Ve bütün özgürler gibi yalnızız."
-Stefan Zweig

Alexander kusursuz takımını giyip evden çıktıktan sonra kendimi salona attım. Ayaklarımın altındaki şehri izlerken aklımdaki düşüncelerle boğuşuyordum.

Sophia ölmüştü.

En yakın arkadaşımı bile kendi ellerimle kendim yüzünden kaybetmiştim. Kalbim bir kez daha acıyla dolarken gözlerimi kapattım. Hissettiğim acı, bir daha onu göremeyeceğim için miydi; yoksa benim yüzünden öldürülmesi için miydi bilmiyordum.

Her ne olursa olsun berbat bir arkadaştım. Kendimi değil onu bile koruyamamıştım. Parmaklarım boynumdaki kolyeye giderken gözümden bir yaş aktı.

Ben bir melek değildim.

Olamayacaktım da...

Alexander'ın yanında gittikçe ruhu ölen birisiydim sadece.

Oturduğum koltukta uzanırken gözlerim yavaş yavaş kapandı. Sürekli uyuyordum ama asla o yorgunluk hissi geçmek bilmiyordu. Belki de ruhen artık bitiyordum.

Gözüme gelen rahatsız edici ışıklarla gözlerimi açtım. Etrafa hafif bir göz gezdirdim. Sabahın erken saatleriydi, salon bomboş üzerimde ise ince bir battaniye vardı.

Alexander mıydı yoksa Anna mı?

Çok önemli bir soru olmadığından doğruldum. Aşırı uyuşuk bir şekilde odama çıkmaya yeltenirken gözlerim prensimizin mavileriyle buluştu.

Ne prensti ama dimi... kurbağa prens.

"Bir an hiç uyanmayacaksın sandım." Dediğinde alaycı bir biçimde ona baktım.

"Bir daha uyanmamayı tercih ederim."

Mavi gözleri daha keskin bir şekilde bana baktığında sabırla nefes aldı.

Bakışlarını umursamayıp salondan çıktım. Ev her zamanki gibi pürüzsüzdü, her yer ışıl ışıl parlıyordu.

Bütün odalar sabah temizlenir, vazolardaki çiçekler bile her gün değiştirilirdi. Zenginlik sanırım böyle bir şeydi.

Merdivenlere yönelirken dikkatim köşedeki beyaz güllere kaydı. Merdivenleri çıkarken farkettiğim şeyle geri döndüm.

Güllerin arasındaki kartı heyecanla alırken bir yandan da etrafı kontrol ediyordum. Merakım daha fazla bastırınca küçük zarfı açtım.

Bembeyaz kartla bakışırken anlamlandırmaya çalışıyordum.

Allah aşkına güllerin arasına kim boş zarf koyardı ki?

Minik macera arayışım hüsranla sona ermişti.

Banyoya girip kendime bir baktım. Buraya geldiğimden yana farklı bir değişiklik yoktu. Belki daha da yaşlanmış olabilirdim. Alexander gibi bir adamla aynı evde hava almak bile çökmeme bir sebepti.

Banyo kapısı tıklatıldığında kapıyı açtım.

"Alexander Bey masada sizi bekliyor."

Kafamla onayladıktan sonra salona doğru ilerledim. Alexander her zamanki gibi masanın baş köşesine kurulmuş kahvaltısını yapıyordu.

İnsan bir bekler ama değil mi? Hayvan herif.

"Haram zıkkım olsun."

Şaşkın bir şekilde yüzüme bakınca güldüm. Böyle kalırsın işte Alexander Bey.

"Türkçe biliyor gibi mi gözüküyorum?"

Sırıtmam daha da genişlerken "Daha çok ruh hastası gibi gözüküyorsun ama bilemiyorum da."

ARES/kaldırılacakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin