Bölüm 10: Yaklaşan Ölüm

22 1 0
                                    

Hani bazı anlar vardır, ölüme öyle yakın hissedersiniz ki o kısacık anda bile yaşadığınız her şey bir film şeridi gibi aklınızından geçer.

Sanırım şu anda o anlardan birisindeydim. Ölüme hiç bu kadar yakın hissettiğimi hatırlamıyordum. Kurşun sesleri daha yakından gelmeye başlarken insanlar çığlık çığlığa koşturmaya başladı. Lambalar patlıyor, masalar yerlere savruluyordu.

Yerimden bir milim bile kıpırdamadan Kaan'a döndüm. O da aynı şekilde bana dönünce birbirimize soru dolu bakışlar gönderdik. Çığlık atan insanlar ve silah sesleri birleştikçe ortamdaki ses dayanılmaz hale geliyordu.

Bizimle bir alakası olamazdı, değil mi?

Sonunda elinde silah olan bir düzine iri yarı adam içeri girdiğinde birkaç adım geriledim. Başımı yana çevirdim. Berk'in endişe dolu bakışları ile karşı karşıyaydım. Yeniden onlara zarar gelme korkusuyla yüzleşiyordum. Buradan derhal çıkmaları lazımdı. Tekrar başımı önüme çevirdim.

Adamlardan bir tanesiyle göz göze geldiğimde anladım. Kesinlikle bizimle alakası vardı.

"Sıçtık..." diye mırıldandım.

"Evet." Kaan beni onayladıktan sonra hızla bana döndü. Belindeki iki silahı da çıkarırken bir tanesini bana verdi. "Silahı kullanmak zorunda kalırsan sakın, öldürmek için ateş etme. Tamam mı Güneş? Bunun geri dönüşü olmaz. Sakın, öldürmek için ateş etme."

Endişeyle başımı sallarken Kaan'ın elindeki silahı aldım. Adamların hepsi artık tam olarak içerideyken Kaan, "Saklan!" diye bağırdığında kurşunların arasından koşup büyük bir masanın arkasına saklandım.

Ailem nerde bilmiyordum, Kaan ne durumda bilmiyordum. Ya onlara zarar geldiyse? Bu düşünceler kafamda beni yiyip bitirirken sıkıca gözlerimi kapatıp açtım. Silah kullanmayı biliyordum. Aldığım eğitimler boyunca deneme atışlarım gayet iyiydi. Ama şimdi ellerim titriyordu. Hızlı ve kesik nefeslerim işleri daha da berbat bir hale sokuyordu.

"Güneş!"

Berk aniden yanıma gelip beni kolları altına alırken gözlerim dehşetle büyüdü. Dışarı çıkmamışlardı! Hızlıca ondan uzaklaşıp afallamış bir şekilde baktım. "Manyak mısın sen Berk! Ne yapıyorsun burada? Dışarı çıkmadınız mı?!"

"Seni asla arkamda bırakmazdım."

Ona inanmayan gözlerle baktım. "Kendinizi tehlikeye atmaya bayılıyorsunuz değil mi!"

"Bana bağırmayı kes ben senin abinim! Benim seni korumam gerekir senin beni değil!"

Hafifçe arkamı döndüp tetiği çektim ve sakinleşmeye çalışıp hedefime aldığım bir adama ilk kurşunu sıktım. İlkinde ıskalarken diğer kurşun bacağına denk geldiğinde karşımdaki adam yere çöktü. Yeniden Berk'e döndüm. "Diğerlerinin yanına git! Ben her türlü buradan çıkarım. Sen onları yalnız bırakma!" Yeniden arkamı dönüp birkaç kere daha  sıktığımda kurşun bir adamın omzuna isabet etti.

"Onlar iyi. Çıktılar merak etme. Ama seni almadan ben çıkmayacağım buradan!"

Yeniden arkamı dönmüştüm ki aniden gelen bir kurşun omzumu sıyırıp geçti.

Hassiktir yine mi ya?

"Güneş!" Berk aniden bağırıp bana daha çok yaklaştı.

Boğuk bir inleme düştü ağzımdan. Silah elimden kayıp düşerken elimi kaldırıp omzuma tuttum.

"İyi misin! Bana bak, iyi misin!"

"İyiyim, sakin ol, iyiyim!"

Damla damla yere akan kanı baskı yaptığım elimle durdurmaya çalışıyordum. Berk ceketinin küçük cebinden çıkardığı bezi omzuma sardı.

Kayıp Bedenler (2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin