iyi okumalar :)
medya: chase atlantic - slow down| 25. Bölüm: Özgürsün, şimdilik.
Hayır hayır hayır...
Hayır, bu kadar değil. Değil, asla değil! Doğru değil. Yalan söylüyor, yalan yalan yalan!
"Bu ne saçmalık böyle!" Bir hışımla başımı kaldırıp titreyen ellerim arasına tuttuğum kağıtla ona baktım.
Sen benim kızımsın.
"Bu kadar düştün mü gerçekten?" Şimdi sadece ellerim değil, tüm bedenim titriyor. Sanki gerçekten bir ihtimali varmış gibi, o kadar çok düşünce geçiyor ki aklımdan, evet diyor zihnim. Her şey oldu zaten, buna mı itiraz edeceksin?
Şoktaydım. Hiçbir şey kavrayamıyor ve anlayamıyorken karşımdaki adam bana babam olduğunu, elinde kayıtlı bir belgeyle gösteriyordu.
Hayatım yalandı, ailem yalandı, belki annem bile, gerçek annem değildi.
Henüz öğreneli birkaç dakika oluyorken bile bedenim hala şokla sarsılıyor, bütün tabularımı tek tek yıkıyordu. Yalan yalan ve yalan. Abim, annem, babam, herkes yalan. Soyadım, yıllarım ve hayatım yalan.
Daha sakladıkları ne vardı?
"Ne yapmaya çalışıyorsun?" Ona doğru bir adım attığımda ellerini ceplerinden çıkararak bana doğru geldi. "Bak, anlam veremediğini biliyorum-"
"NE SAÇMALIYORSUN?"
"Bağırma ve beni dinle!"
"Kes sesini!" Elimdeki kağıdı bir hızla gözünün önünde yırttığımda sakince beni izliyor, herhangi bir durdurma çabasına girmiyordu.
"Böyle yapman sonucu değiştirmeyecek, sen benim kızımsın."
Ateş saçan bakışlarım ona çevrildiğinde, bu sefer susmuş ve beklemişti beni.
"Bir daha söylesene," dedim ona yaklaşırken. "Hadi, bir daha söyle. Karşında seni vuran, senin hayatını alt üst eden, seni mahveden, parçalayan, dağıtan ben, baban duruyor desene? Hadi bak, buradayım, bak gözlerime, söyle bana. Söylesene! Bu aşağılık orospu çocuğu senin baban desene! Her zaman yaptığın gibi, yine mahkum etsene kendini bana!"
İçimde öyle bir ateş uyandırmıştı ki Nevzat, o an kendimi kontrol altına almayı öğrenmemiş olsam ellerimin boğazına sarılacağını biliyordum. Ben oracıkta, kısacık zaman diliminde o kadar çok şeyi bir arada hissetmeye başlamıştım ki, damarlarımdan akan kanı bile hissediyor, sanki bunca zamandır ilk defa bunu bekliyormuş gibi, ayaklanan bedenimi saran buz dalgasına kapılmamak için kendimi deli gibi sıkıyordum.
Cidden, o an tam anlamıyla delirdiğimi hissediyordum. Her yeri yakıp yıkmak, öyle-öyle bir bağırmak istiyordum ki ses tellerim kopsa bile yetmez gibi geliyordu. Onu öldürmek, parçalamak ve deli gibi kaçıp gitmek istiyordum. Yok olmak, düşünmemek, yaşadığım her an boyunca lanetler yağdırmak ve saçlarıma asılarak ağlamak istiyordum.
Ama en çok, en çok annemle babamdan nefret ediyordum.
"Bak beni dinle, her şeyin bir açıklaması var, söz veriyorum anlatacağım sana, ama sakin olman gerekiyor. Sen delirmiş gibi davrandığın müddetçe seninle konuşamam!"
"Delirmiş gibi?" İnanamazca sorarken bir anda o kadar yüksek bir kahkaha patlattım ki, sanki bastığım yer sallanıyor, başım gülmekten ağrıyordu. Kendimi- gerçekten, kendimi durduramıyor ve Nevzat'ın kocaman açtığı gözleriyle bana bakmasına sebep oluyordum. "Sen," dedim yavaş yavaş durulurken, "Sen bana, babam olduğunu iddia ediyorsun ve üstüne, delirmiş gibi davrandığımı mı söylüyorsun?" Yeniden ona doğru yaklaştığımda bu sefer benden korkmuş gibi biraz geriye çekildiğinde, kıkır kıkır gülmeye devam etmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Bedenler (2)
Novela JuvenilYeni hayat, yeni insanlar ve yeni oyunlar. İntikam yemini Demirel ailesini dağıtırken her şey paramparça oluyordu. Ama yabancı acımayacaktı, istediğini alacaktı. Çektiği acı kadar can yakacaktı. Bilmediği tek şey ise sevginin önüne hiçbir şeyin geçe...