Kraliçe odasında dün gecenin sonuçlarını dinliyordu. Bir yandan aklı hala Larissadaydı. Bütün bölgeyi tek başına koruma altına almak, pasif hatta melez cadılar için bile zordu. Peki Larissa bunu nasıl yapmıştı? Bütün gücünü tüketmiş miydi?
"Yaralılar da çok fazla. Vampirlerin de çok kaybı oldu. Ayrıca Kral Kendrick'in oğlu Prens Robert'a yapılan büyü de çok ağır. İki şifacı ve bir bilge tedavisi için gitti." Dedi baş şifacı. Yanında konsey üyeleri ve veziri Sophia da vardı.
"Tamam. Hepiniz çıkın." Herkes reverans yapıp kapıya yöneldi. "Sen kal." Dedi baş şifacıya. Sophia dönüp baktı. Kraliçe ona bir şey demeyince çıkmak zorunda kaldı.
"Larissa'yı soracaksanız henüz bir gelişme yok."
"Evet Larissa'yı soracağım. Ama durumunu değil. Kanını tahlil et demiştim."
Şifacı başını eğdi. "Kraliçem..."
"Melez mi?" Diye sordu korkarak.
"Bildiğiniz gibi koruma kalkanını genişletmek melezler için bile zor. Larissa melez değil." Kraliçe bir an için rahatladı. "O kehanette ki cadı Kraliçem. Üç soy kan cadısı." Dediğinde daha büyük korku yüreğine düştü.
"Emin misin?" Şifacı başını salladı. "Bunu kimse bilmeyecek. Ne Larissa'nın kendisi ne de bir başkası. Eğer biri duyarsa canını alırım." Şifacı korkuyla bir adım geri gitti.
"Siz nasıl emrederseniz." Dedi. Kraliçe başıyla dışarı çıkmasını işaret etti. Masadaki kadehi elinin tersiyle devirdi.
Taht odasından çıkıp kara zindanlara indi. Peşinden gelen muhafızlara merdivenlerin başında kalmalarını emretti. Aşağı inip o gece yakalanan melezlerin kaldığı hücrelerin önünden geçti. Hepsi ona kötü kötü bakıyordu. Büyü yapılmasın diye yapılan tılsımlar onlarda da işe yaramıştı. Silahların tutulduğu odanın da önünden geçti. Onun yanındaki diğer odanın önünde durdu. Boynundaki kolyeyi çıkarıp daire ucunu ortadan ayırıp iki yana açtı.
İçinden çıkan anahtar ucunu yuvaya sokup çevirdi. Kapıyı açıp içeri girdi ve hızla kapattı. Şimdi karşısında o vardı. Kolları iki yandan zincirle bağlı. Solmuş kan kırmızı saçları eğdiği yüzünü kapatmıştı. Yanına bir adım atar atmaz o başını kaldırdı. Beyaz suratı, bebek pembeliğinde ki yanakları. Bu haliyle bile hala güzeldi. Kırmızı dudakları Freyayı görünce yukarı kıvrıldı. Deniz mavisi gözleriyle onu süzdü.
"Bu şerefi neye borçluyum Kraliçe Freya." Adını söylerken alayla bastırdı.
Freya yanına gidip saçına yapışıp kafasını yukarı kaldırdı.
"Benden sakladın. Benden Melez olduğunu sakladın Victoria." Diye bağırdı. Sesi küçük hücrenin duvarlarına çarpıp yine kendi kulağında yankılandı.
Victoria sadece güldü. Yirmi iki yıl boyunca bu hücre de bağlı, tutsaktı. Freya, Larissa'nın melez olacağını biliyordu ama üç soy kan cadısı olacağını hiç düşünmemişti. İyi ki saklamışım diye düşündün Victoria, yoksa kızını da buraya kitlerdi onunla birlikte. Tek hatası Owen'la olmak değil. Freyayı dost bilip, kızının Owen'dan olduğunu ona söylemekti. Kimseye başka kimseye söyleyemesin diye onu buraya kapatmıştı. Kızına bile söyleyemesin diye onu Larissa'dan ayırmıştı.
Şimdi buraya inmesi boşuna değildi. Dün gece kızının sesini duymuştu. Ona seslenmişti ama hücrenin büyülü duvarları sesinin kızına gitmesini engellemişti. Ama Larissa onu hissetmişti. Bundan emindi. Dün gece bölgeye yayılan koruma kalkanının onun büyüsü olduğunu da hissetmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YASAK VADİ
FantasyBeş yüz yıl süren bir dostluk bozuldu. İki ırk arasına koca görünmez bir duvar örüldü. Bölge sınırını çığneyen yakalayan kişi tarafından öldürülecekti. Larissa arkadaşı ölmesin diye bu tehlikeyi göze aldı. Yakalanması sadece ölüm tehlikesi değil dah...