Saatler geçti. Larissa küçücük pencereden güneşin çekilmeye başladığını görüyordu. İçinde kötü bir his vardı, kapısındaki iki muhafız kendi aralarında bir şeyler fısıldışayordu. Biraz dikkatini verip duymaya çalıştı. Olduğu mesafeden çok zordu, sadece birkaç kelime duydu.
"Ceza almayalım."
"Zaten yakında ölecek, hem hepsini içmeyeceğiz. Birer yudum, hem birine anlatsa bile ona kim inanır ki?"
Larissa neden bahsettiklerini anlamadı, ama yine de korktu. Muhafızlardan biri kapıyı açtı. Karşısına dikildiklerinde, dizleri göğsüne çekili, bir omuzu duvara yaslı şekilde oturmaya devam etti. Kafasını duvara yaslayıp onlara bakmamaya çalıştı.
"Seninle ufak bir işimiz var." Dedi biri.
İstemeden de olsa onlara baktığında dişlerini ve gözlerini fark etti. Robert'ın onu ilk yakaladığındaki gibiydi. Ne demişti Larissa'ya "Her zaman o şekli almıyorum, sadece acıkınca." Larissa yerinden kalkıp zindanın sol duvarına doğru gitti, sırtını oraya yasladı. Korkuyordu.
"Bana dokunmayın." Dedi son kalan cesaretiyle.
"Çok canın yanmayacak merak etme." Dedi, Robert'ın ki kadar korkunç bir sesle.
"Ama ikinizin de canı çok yanacak." Ses arkalarından gelmişti.
İki muhafız da döndüler. Larissa da bakmak için arkalarından kafasını uzattı. İki muhafız önünde diz çökünce gördü Robert'ı.
"Bu cadı büyü yapmaya kalkıyordu." Diye yalan söyledi. Larissa ağzını açacaktı, ama gerek kalmadı.
"Çıkın dışarı, söyleyin başka iki muhafız gelsin. Siz kaleye gidip orada bekleyin, sizinle sonra görüşeceğim." İkisi de hızla yerinden kalkıp gittiler. Larissa Robert'ın elindeki tepsiyi fark etti. Yatak dediği tahtanın üstüne koyup yanına oturdu. Larissa hala duvarın yanında duruyordu.
"Gel bir şeyler ye, sabahta yememişsin." Dedi Robert.
Yavaş adımlarla yanına gitti. Tepsinin diğer yanına oturup, bakır tabaktaki etlere bakıp suratını büzdü.
"Ben bunu yemem." Dedi, tabaktaki etler siyahlaşmış, ve tuhaf görünüyordu.
"Niye?" Dedi Robert ona bakmıyordu sorarken, sırtı ve kafası duvara yaslı, gözleri zindan kapısına çevriliydi.
"Yemem işte, bir tuhaf duruyorlar, ayrıca sabah baktım tadına. Şey gibi..." Deyince Robert kafasını yaslı duvardan kaldırmadan ona çevirdi.
"Yavan." Dedi gülerek. Evet doğru tanım buydu, etlerde garip bir yavanlık vardı. Yağı vardı ama farklıydı işte. Hâlâ ona bakan Robert'ı onaylamak için kafasını salladı. Yaslandığı yerden konuşmaya başladı tekrar. "Çünkü kansız koyun eti. Bu yüzden yavan." Dedi.
Larissa gözlerini kısıp baktı. Ne dediğini anlayınca gözleri büyüdü.
"Bana kanını emdiğiniz hayvanın etini mi getirdiniz?" Dedi korkuyla, niye korktuğunu bile bilmiyordu.
"Misafirimiz için canlı, kanlı koyun kesip, etini pişirmek isterdik, ama o kadar hayvan yok. Kanlarını ziyan edemeyiz." Dedi gülerek. Tabaktan bir eti eline alıp Larissa'ya baktı. "Ayrıca başka bir şey de yok, yesen iyi olur." Deyip elindeki etten bir parça ısırıp kafasını tekrar karşıya dikti.
"Sen yemek yiyorsun." Dedi Larissa şaşırarak. Robert tekrar kaşlarını çatıp ona döndü.
"Bu ne demek şimdi? Neden yemeyeyim?" Dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YASAK VADİ
FantasyBeş yüz yıl süren bir dostluk bozuldu. İki ırk arasına koca görünmez bir duvar örüldü. Bölge sınırını çığneyen yakalayan kişi tarafından öldürülecekti. Larissa arkadaşı ölmesin diye bu tehlikeyi göze aldı. Yakalanması sadece ölüm tehlikesi değil dah...