Robert elinde Tarihi Kara Büyüler kitabını okurken babası Kral Kendrick içeri rüzgar gibi girip odasının kapısını çarparak kapadı. Başını kaldırmadan öfkeyle yanına gelen babasına başını hareket ettirmeden baktı. Babası elindeki kitabı alıp fırlattı, Robert hızla koşup kitabı havada yakaladı.
"Kitaplarıma zarar verme." Dedi sadece.
Kral Kendrick burnundan soluyordu, yeşil gözlerinden sanki alevler çıkıyordu.
"Sen yaptın değil mi? Cadının kaçmasına sen yardım ettin?!" Dedi, sesiyle odanın duvarları titredi.
Robert babası konuşurken ona arkası dönük kitabı kitaplığındaki yerine yerleştiriyordu. Dudaklarında belli belirsiz bir gülümseme oluştu. Babasının bağrışları onu hiç etkilememişti. Yalandan şaşırmış bir ifade takındı.
"Cadı kaçmış mı?!" Dedi alay ederek.
Robert tekrar babasının karşısına geçerken, babası onu öfkeli gözlerle izledi. Tam karşısında durduğunda öfkeyle konuşmaya devam etti.
"Benimle oyun oynama Robert, o cadıya sen yardım ettin. Zindanın koridoru kesik vampir başları ve bedenleriyle doluydu. Cadıların kılıç kullanamadığını biliyorsun." Dedi hiddetle.
Ama Robert'ın gülümsemesi daha da büyüdü.
"Öyle mi? Nereden biliyorsun? Belki yalandır. Belki biz öyle sanalım istiyorlardır." Dedi babasına gülerek.
Kral Kendrick oğlunun imasını anlamıştı. Onlarsız büyü yapılabilir demişti oğluna. Bize yalan söylüyorlar. Daha sakin ama hala öfkeliydi.
"Onu kurtardığını sanıyorsun değil mi?" Şimdi Kral gülüyordu. "Onu bize vermelerini istediğim an, geri buraya gönderirler. Onun canını almak bizim hakkımız, kuralları koyan onlar ve mecburlar." Robert'ın kitaplığına bakıp tekrar ona baktı. "Kitaplarında bu yazmıyor muydu oğlum?!" Dedi.
Robert'ın gülüşü soldu, şimdi dişlerini sıkıyordu. Bunu atlamıştı.
"Sen de kuralları çiğnedin. Onu kara zindana attırmaya kalktın." Dedi son bir savunmayla.
"Ama onlar bunu bilmiyor. O cadı söylese bile ona inanmazlar. Canını kurtarmak için yalan söylediğini düşünürler." Dedi.
Robert tekrar konuşacaktı ama kapı vuruldu. İçeri postacılardan biri girdi. Elinde küçük rulo olarak sarılmış. Kahverengi bir kağıt vardı. Kralın önünde eğilip reverans yaptı. Kalkmadan konuştu.
"Ak güvercinle bir haber geldi Kralım." Deyip kağıdı iki eliyle kaldırarak Kral'a uzattı. Kral kağıdı alırken kararsızdı. Çünkü ak güvercin cadıların posta güverciniydi ve Kral'a ancak Kraliçe haber yollardı cadılardan.
Kral Kendrick ağır hareketlerle açtı kağıdı. Açarken yaptığı surat ifadesi, sanki kâğıtta yazı değilde, korkunç bir yaratık var gibiydi. Okuduktan sonra suratının aldığı şekil daha da kötüydü.
Aynı bakışları Robert'a çevirdi. Kağıdı ona doğru salladı. "Al bak, başımıza ne işler açtın." Dedi.
Robert kâğıda uzanıp okurken solan gülümsemesi yeniden açtı. Kraliçe ortak konseyin yeniden açılmasını çünkü, onlarında kurallari ihlal ettiğine dair duyumlar aldığını söylüyordu. Babası ortak konseyi toplamayı reddederse, yaptığını kabul etmiş olurdu.
Kral oğluna tekrar kınayarak baktı. O kapıya dönerken içeri Dustin ve Charles girdi. Kralı görünce başlarını eğip reverans yaptılar. Kral bir an onların önünde durdu, ikisi de Kral'a bakmıyordu ama Kral onlara öfkeyle bakıp odayı terk etti. Arkasından postacı da odadan çıktı. İlk konuşan Dustin oldu.
"Neler oldu? Bağrışları tüm şatoyu salladı. Sesler kesilince gitti sanmıştık." Dedi.
Robert gülerek ak güvercinin getirdiği mesajı onlara uzattı. Uzanıp alan Charles oldu, okurken Dustin da eğilip okudu. Bu kez ikisininde kafası aynı anda kalktı.
"Ortak konsey yüz yıl sonra yeniden mi toplanıyor?" Dedi Charles. Şaşkındı ikisi de.
Robert'ta ama o daha çok mutluydu.
"Peki şimdi ne olacak? Yani bizim orada olduğumuzu söyleyip şahitliğimizi isterse?" Dedi Dustin. Robert sesindeki korkuyu aldı. O Prensti. Belki babası ona bir şey yapmazdı ama onları öldürebilirdi. Artık eskisi gibi bir Kral değildi babası.
Ciddi bir ifade takındı. "Korkmanıza gerek yok, siz orada değildiniz?" Dedi.
Charles de Dustin da ona garip garip baktı.
"Ne demek orada değildik? O cadının kaçmasına hepimiz yardım ettik." Dedi Charles.
"Hayır!" Dedi Robert sesi daha yüksek çıkmıştı. "Larissa'ya sadece ben yardım ettim. Siz orada degildiniz. Sakın ağzınızı açıp ne burada ne de konseyde tek laf etmeyin." Otoriter bir ses takındı. "Bu bir emirdir." Dedi. Bunu onlara ikinci kez yapıyordu.
"İyi de, biz yoktuk desek ne olacak ki? O cadı bizim de orada olduğumuzu söyler." Dedi Charles.
"Siz onu bana bırakın." Dedi Robert. Arkasındaki pencereye dönüp kolunu kenarına dayadı. Vadi odasından görünüyordu, köy bile azda olsa görünüyordu. Köyü görünce aklına yine gümüş grisi gözler geldi. Aslında o gözler hep aklındaydı. Uyurken, yemek yerken, kitap okurken bile. Cadılar tehlikeliydi ve tehlikeli büyüleri vardı. Larissa da Robert'a en tehlikeli büyüyü yapmıştı.
⚔
Larissa da Arthur da gözleri kocaman açılmış Hope'a bakıyorlardı. Söylediği sözlere inanmak zordu. Hâlâ diriliş çiçeğinden hazırlanan iksirin etkisinde diye düşündü bir an. Tekrar konuşmak için dudaklarını araladı ama Arthur önce davrandı.
"İnsan bölgesinde cadı yok ki." Dedi.
Hope kafasını iki yana salladı. "Var. Bana inanmadığınızı görüyorum. Yemin ederim onlar Cadıydı. Bir an benden başkalarınında insan bölgesini keşfe çıktığını sandım. Ama köydeki her cadıyı tanıyorum, buradan değillerdi. İnsanların içinde büyüyle buraya gelemezdim." Başını iki yana salladı. "Daha sakın bir yer bulduğumda beni takip edip, peşimden geldiklerini gördüm. Bir yerde sıkıştırdılar. Hatta içlerinden biri bana büyüyle saldırdı, karşılık vermeyi başardım. Sonra elindekini gördüm." Dedi bir an sustu, sanki dili tutulmuştu. Aynı korkuyu tekrar yaşadığını fark etti Larissa. Hope'a cesaret vermek için lafını tamamladı.
"Gümüş hançer." Dedi.
Hope başını aşağı yukarı salladı. "O fırlatırken gözlerimi kapadım, kaparken acıyı hissettim ama buraya nasıl geldiğimi bile hatırlamıyorum." Deyip sözlerini bitirdi.
Larissa Arthur'a baktı. Suratında hiç değişim yoktu. Hâlâ Hope'a inanmadığı belliydi. Gerçi Larissa da inanamıyordu. Cadılar 600 yıl önce insan bölgesini terk etmişti. Orada hiç cadı olmaması gerekirdi. Hem kalsa bile insanlardan saklanıp yaşamaları zordu, ama Hope da yalan söylemezdi. Anlatırken tekrar yaşamış gibiydi.
"Bunu Kraliçe'ye anlatmamız lazım." Dedi.
"Ben hala buna inanmıyorum. Belki de buradan biri yaptı, ama Hope hatırlamıyor." Dedi Arthur ısrarla.
Hope'dan önce Larissa sinirlendi. "Onun insan bölgesine çıktığını gözlerimle gördüm. Onu saatlerce orada bekledim." Dedi.
"İnsan bölgesindeki cadılar hala yaşıyor mu?" Arkalarından gelen sese baktı üçü de. Şifacı cadı onlara şaşkın bakıyordu. Hızla Hope'un yanına geldi. "Onları insanlar öldürmemiş mi?" Dedi yine.
Hope cevap vermedi. Larissa şifacı cadının kolunu tutup onu kendine bakmaya zorladı.
"Sen orada hala cadılar olduğunu biliyor muydun?" Dedi şaşkınlıkla.
"Evet, Kraliçe de biliyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YASAK VADİ
FantasyBeş yüz yıl süren bir dostluk bozuldu. İki ırk arasına koca görünmez bir duvar örüldü. Bölge sınırını çığneyen yakalayan kişi tarafından öldürülecekti. Larissa arkadaşı ölmesin diye bu tehlikeyi göze aldı. Yakalanması sadece ölüm tehlikesi değil dah...