Playlist: Duncan Laurence - Arcade
2003, İstanbul
''Şşşşt!''
Dudaklarımı ıslatıp ıslık çalmaya hazırlandım ama sonra ıslık çalmayı bilmediğim aklıma geldi ve bir an sonra vazgeçtim. Onun yerine bir kez daha, ''Şşşşt!'' diye seslendim. Beni duyduğunu biliyordum. Aramızda sadece bir pencere vardı ve aralıklıydı. Sadece duymamazlıktan geliyordu. Biliyordum.
Sinirlerime hakim olamayıp, ayaklarımın dibinde duran taşlara bakındım. Avcuma sığan en büyük taşı alıp hiç düşünmeden pencereye doğru salladım ve çıkan gürültüyle birlikte olduğum yerde korkudan zıpladım. O da öyle...
''Şşşşt!'' dedim son kez. Bana baktığında ellerimi havaya doğru kaldırdım ve hızla sağa sola salladım. Ela gözleri benimkilerle buluştuktan hemen sonra sinirle büyüdü ve oturduğu yerden kalkıp pencereye doğru yürüdü. Sonunda beni gördüğü için zafer edasıyla ona bakıp sırıtırken diğer avucumda tuttuğum oyuncak arabayı arkamda saklamaya devam ettim. Aralık duran pencerenin dibine kadar geldikten sonra bana boş ama bir o kadarda sinirli gözlerle bakmaya devam etti. ''Açsana,'' dedim heyecanla. ''Ali yokluğumu fark etmeden geri dönmem lazım. Çabuk!''
Öylece bakmaya devam etti. Kaşlarımı çatıp, ''Açacak mısın yoksa bu sefer taşı kafana mı atayım?''
Yüzünde tek bir oynama olmadı. Sadece pencereyi kapatmak için yavaşça kolunu oynattı ve gözlerimin içine baka baka pencerenin kolunu aşağıya çekip sessizce kapattı.
Gözyaşlarım saniyeler içinde gözlerimi yakarak yerini doldurdu. Sinirden ayağımı yere sertçe vurup, ''Aptal!'' diye bağırdım. Avcumda sakladığım kırmızı oyuncak arabayı da sertçe pencereye fırlatıp, ''Aptal!'' diye tekrarladım. Oyuncak araba pencereden sekip mermer köşeye düştüğünde bile Gurur'un gözleri soğukluğunu korudu.
Gözyaşım düşmeden elimin tersiyle sildim ve Ali yokluğumu fark etmeden geldiğim gizli yoldan geri dönmek için hızla arkamı döndüm.
Bir daha asla ama asla kendi ayaklarımla ona gitmeyecektim.
Oyun oynamak için bile. Hiç arkadaşım kalmasa bile.
Asla.
* * *
Günümüz, Selin'den
Gözlerime nüfuz eden yoğun ışık altında burnumun direklerinde bir sızlama hissettim ve kafamı yastığa gömüp sızlandım. Bu şekilde uyanmaktan nefret ediyordum. Güneş ışıklarından hoşlandığım söylenemezdi. Özellikle de sabahları...
''Günaydın.''
Duyduğum sesle apar topar yatakta doğrulmaya çalışırken burnumdaki sızlama yoğun bir hapşurma isteğini de beraberinde getirdi ve yastık yüzü bulaşmış dağınık saçlarımın arasında iki kez ard arda hapşurdum. Zaten birbirine karışmış olan saçlarım hapşurmanın etkisiyle tamamen yüzümü kapatacak şekilde önüme düştü. Çok değil birkaç saniye sonra garip bir kahkaha sesi duydum. Çok sık duymadığım ama buna rağmen çok sık duyuyormuşum gibi hissettiren, çok tanıdık birinin kahkahasıydı bu.
Eli önce saçlarımda kısa bir tur atıp hemen sonra önüme düşen saç tutamlarının arasına girdi ve onları geriye doğru attı. Böylece sesin sahibi de görüş alanıma girmiş oldu. Ela gözlü.
''Ben yine uyuyakaldım, değil mi?'' dedim omuzlarımı düşürerek.
Omuz silkti. ''Kollarımda uyumayı alışkanlık haline getirmenden mi bahsediyorsun?'' Düşünüyormuş gibi yaptı. ''Sanırım evet.''

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hercai
Fanfiction"Hercai çiçeğinin hikayesini bilir misin, Mertoğlu?" Terastan festival alanını izlerken, onun kaba ayak seslerine sinir bozucu kahkahası da karışınca istemsizce gerildim. "Ben de kime soruyorum değil mi?" Gülmeye devam etti ve tam yanımda durup be...