Playlist: Zayn - It's You
2003, Istanbul
İki saattir öylece oturduğum yerden karşı evin bahçesindeki oynayan çocukları izlerken başını dizlerime yaslayan Ali elindeki çikolatayı yüzüme doğru uzattı. Korkup irkildiğimde çikolata burnuma değip hızla yere düştü. Ali burnuma bulaşan çikolatayı görünce gülmeye başladığında gözlerim inatla karşı evin bahçesini izlemeyi sürdürdü. Çocukların başına dikilen bir kadın, esmer olan çocuğa annesinin onu almaya geldiğini söylüyordu. Çocuk ayaklanırken Ali de gülmeyi kesip o tarafa doğru bakındı.
Biraz sonra tekrardan bana döndüğünde, dizlerimden başını kaldırdı. İlk önce nedensiz yere yanağıma düşen damlayı ardından da burnumdaki çikolata izini silip beni kendisine döndürdü. "Sende anneni bekliyorsun değil mi?"
Sessizce kafamı salladığımda omuz silkip gülümsedi. "Ben de bekledim ama hiç gelmedi." Sonra gizli bir şeyler söyler gibi kulağıma eğilmeden hemen önce rengarenk çiçeklerin arasından bize doğru gelen Güneş'e bakıp gülümsedi. "Belki de o bizim için gönderilmiştir?"
Geri çekildiğinde Güneş de yanımıza kadar gelmişti. Gülümseyerek ikimize de baktıktan sonra bacaklarını kırarak aşağıya eğildi ve burnuma vurdu. "Ali mutfaktan Selin için bir peçete getirir misin?" diyerek Ali'ye döndüğünde, kafamı öne eğip yerdeki çimleri avuçladım. Ali onu kolaylıkla onaylayıp koşarak bizden uzaktığında Güneş Anne, elini elimin üstüne koydu ve usulca okşadı. "Benim babam bir askerdi, Selin. Görev yeri her değiştiğinde sürekli evimi, odamı, arkadaşlarımı, her kaldırımında başka bir anımı barındıran şehrimi, sokaklarımı sorgusuz sualsiz geride bırakmak zorunda kalırdım ben."
Kafamı ağırca kaldırıp, Güneş'e baktım. "Peki ya sen?" diye aniden sorduğunda ona bakmaya devam ettim. "Bir gün gerçek annen gelirse ve seni geri almak isterse; bu evi, Haluk'u, beni, Ali'yi...bizi bırakır mısın Selin?"
Ne dediğini tam olarak kavrayamadım. Çünkü elinde birden fazla peçeteyle, birkaç metre gerimizde duran ve bembeyaz kesilen suratıyla doğrudan bana bakan Ali'ye karşılık vermekle meşguldüm.
●
Tüm sınırların dışındaydım.
Oyun yoktu. Yenilmiştim. Buraya gelmeden önce ettiğim yeminlere karşı direncimi yitirmiştim. Ona yenileceğimi bile bile kendimi ateşe atmıştım, düşmeden yakalamıştı ama yenilgi kaçınılmazdı. Yenilmiştik işte birbirimize, buraya kadardı.
Ona kaç kez yenildiğimi hatırlamaya çalıştım bir an ama yapamadım. Hem bir insan kaç kez yenilirdi ki aynı kişiye?
Kaç kez dibe çekilirdi böyle umutsuz bir şekilde?
Güneş henüz ufukta gözükmezken yarı aydınlık yarı karanlık odada Ali'yi nazikçe üstümden itip yana yatırdım. Bana huysuz bir bakış attığında ifadesine gülümseyip kanayan kolunu işaret ettim. Yokluğumdan şikayet etmesine izin vermeden hızla ecza dolabından gerekli malzemeleri kapıp geri yatağa oturduğumda dikkatle beni izliyordu. Açıkcası bu rahatsız ediciydi. Tamamen yüzüme odaklı bir şekilde bana bakarken pamuk paketinden büyük bir parça kopardım ve tentürdiyot döküp yarayı güzelce temizledim. Kuruyan kan lekeleri çıktıkça yaranın ne denli büyük olduğu da ortaya çıkmıştı. Omzunun biraz aşağısıdan başlayan ve dirseğinin bir karış üstünde biten derin bir izi vardı. "Yarın doktora gitmemiz gerekecek."
Bir şey söylemedi, mavileri yüzümün her noktasında geziniyordu.
Sabaha kadar onu idare edebilecek bir şekilde yarayı sargı beziyle sararken Sidney'deki üniversite kampüsünde ayda bir kez verilen ve zamanında fazla gereksiz bulduğum o "acil yardım ve müdahale" dersine şükrettim. Kan durmamıştı ama eskisi kadar çok değildi. Sabahın ilk ışıklarında onu doktora götürecektim. Eğer gelmemek için diretirse sürükleyerek götürecektim. Sargıyı son kez kolunun ve omzunun altından geçirirken gözlerimi kısıp yavaşça sıktım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hercai
Fanfictie"Hercai çiçeğinin hikayesini bilir misin, Mertoğlu?" Terastan festival alanını izlerken, onun kaba ayak seslerine sinir bozucu kahkahası da karışınca istemsizce gerildim. "Ben de kime soruyorum değil mi?" Gülmeye devam etti ve tam yanımda durup be...