Playlist: Zayn ft. Taylor Swift - I Don't Wanna Live Forever
2003, Istanbul; Ali'den,
"Ali?" Adımı seslendiğinde beklemeden Selin'e döndüm. "Hım?"
"Oyun oynayalım mı?"
Omuzlarım yorgunlukla düştü. Bahçeden eve gireli daha yarım saat bile olmamıştı. "Yine ne oynamak istiyorsun?"
Muzurca gülümsedi. "O kızı ellerinden tutup döndürdüğün oyundan oynamak istiyorum."
"Olmaz," diyip kafamı çevirdim ve babamın seyahat sırasında bana aldığı hediyeleri incelemeye devam ettim.
"O nedenmiş?" diyip tam önüme geçti ve ellerini beline koyarak tepemden bakmaya başladı. Bu haliyle sinirli değil de çok komik göründüğünü bilse sanırım bir daha kızgın olmaya falan çalışmazdı.
"Çünkü...olmaz da ondan!"
"O kızı döndürüyordun ama!" diye bağırıp babamın aldığı oyuncaklardan birinin üstüne oturduğunda gözlerimi ardına kadar açıp ne yaptığına baktım. Babamdan özellille getirmesini istediğim oyuncağı birkaç saniye içinde kullanılamaz hale getirmişti. Hemde üstüne oturarak.
"Çünkü," dedim uzun bir nefes aldıktan sonra. "...onu döndürürken korkmuyorum, Selin."
Gözlerini kısarak bana baktı. "Korkma," dedi. "Seni yemem."
Omuzlarımı dikleştirip aksi yüzüne yaklaştım ve kızgın gözlerinden merhamet diledim. "Ama korkuyorum. Ya seni iyi tutamazsam ve ellerimden kayıp düşersen?"
Gözlerini çekmeden, "Düşersem, bir daha döndürmen için hemen ayağa kalkarım, merak etme." dedi ve hemen ardından dilediğim merhameti avuçlarıma bıraktı. "Tabii elimden tutan sen olursan..."
* * *
Selin'den,
Ali yol boyunca benimle konuşmadı.
Haksız değildi. En azından Gurur yerine haberi benden duysaydı öfkesini kontrol edebileceğine emindim ama Gurur her şeyi mahvetmişti. Planladığım gibi gitmediği için Ali'ye hazırladığım bir torba dolusu laf da çöpe gitmişti. Şu anda hiçbir açıklamanın onun öfkesini dizginleyebileceğini sanmıyordum. Zaten onu araba kullanırken zorlamak delilik olurdu. Tek bir yanlış hareket, felaketimiz olabilirdi. Kendimden çok onu düşündüğüm için, sessizliğine bende katıldım ve tek kelime etmeden eve varmayı başarabildik.
Garaj'ın park yerine girdiğimizde arabadan ilk inen oydu. Kemeri çıkarışıyla arabadan kendini dışarı atması bir olmuştu.
Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Arabadan inerken gözlerim çoktan patikadan eve doğru yol almış olan Ali'ye kaydı. Ağır ama sert adımlarla yürürken arkasından onu yavaşça takip ettim.
Sessiz kalışı beni daha çok tedirgin ediyordu. Ali'nin bu tarafıyla karşılaşmayı sevmiyordum. Bir beden de iki ruhu taşıyordu; bir yanı bencil, acımasız ve gaddardı. Diğer yanı ise çocuk gibiydi. En az çocuklar kadar masum, sevecen, iyi ve merhametliydi.
Bir yanı fırtınaydı, koptuğunda etrafında kimseyi yaşatmıyordu. Öbür yanı çiçek bahçesiydi, zehirli otları da vardı ama öldürmüyordu.
Çabalarım ancak onu odasına girmeden önce yakalayabildiğimde sonuç vermişti. "Ali?" dedim pes etmiş bir şekilde. Durdu ama herhangi bir geri dönüşte bulunmadı. "Lütfen," Cümleye yeniden başladığımda aradaki farkı yeniden açtı ve kendini odadan içeriye attı. Kapıyı kapatmadan hemen önce kırgınlık ve sinirle harmanlanmış yüz ifadesiyle bana bakmış ve beni tekrar etmişti. "Lütfen." dedi. "Yalnız bırakmanı istiyorum, beni kalbini kırmaya zorlama."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hercai
Fanfic"Hercai çiçeğinin hikayesini bilir misin, Mertoğlu?" Terastan festival alanını izlerken, onun kaba ayak seslerine sinir bozucu kahkahası da karışınca istemsizce gerildim. "Ben de kime soruyorum değil mi?" Gülmeye devam etti ve tam yanımda durup be...