Playlist: Model - Sarı KurdelelerIstanbul, 2003
"Ben kazandım!" Ali'nin çığlığıyla kaşlarımı çatıp oturduğum yerden hızla kalktım. "Haksızlık yaptın!"
Tam Ali itiraz etmeye hazırlanırken Güneş'in bize ters ters baktığını fark ettim ve hemen sessizleşerek geri yerime oturdum. Ali de bakışlar yüzünden elindeki misketleri yere bıraktı ve birlikte beklemeye başladık.
Gördüğüm herkes siyah giyinmişti, kimilerinde yüzlerini yarı yarıya kapatan koca siyah gözlüklerden vardı, kimisi deli gibi ağlıyordu. Bunun ne anlama geldiğini biliyordum. Birileri gitmişti. Buradan çok farklı bir yere gitmişti.
Güneş'in 'yakın bir aile dostumuzu kaybettik,' demesine gerek kalmadan anlamıştım ama Ali bir şeylerin nasıl ortadan öylece kaybolabileceğiyle ilgili anlamakta zorluk çektiği yerler vardı. Bu yüzden etrafta ağlayanları kaşlarını çatarak izliyordu.
Bir anda küçük bir çocuğun hıçkırıkları duyuldu. Ali kafasını bana çevirirken gözlerim istemsizce doldu. Hemen ellerimi kulaklarıma dayadım ve o sesi işitmemek için dua etmeye başladım.
Ali kollarını bana sararken göz yaşlarım birer birer siyah gömleğine dökülmeye başladı.
O sırada kalabalığın içinden koşarak çıkan çocuk hızla yanımızdan geçip gitti. Saniyeler içinde tanımıştım onu. O çocuk...Ela Gözlü'nün ta kendisiydi.
Ellerim kulaklarımdan iki yanıma düştü.
"O da sizin birbirinizle didişip durduğunuz gibi sürekli annesiyle didişip dururdu..." Güneş tam önümüzde diz çöktü ve başındaki siyah eşarbı çıkardı. "Ama çok severdi...gösteremezdi." Gözleri buğulanmıştı. "Ve annesini o kadar çok sevmesine rağmen, ona bir kez bile kendisini sevdiğini söyleyemeden kaybetti."
Bir saniye bile beklemeden Güneş'in sol omzuna yaslandım ve sımsıkı sardım. Ali de derin bir nefes bırakıp sağ omzuna yaslandı.
Bakışlarımız Güneş'in sırtından doğru buluştu. Ali boştaki elini Güneş'in sırtından doğru bana uzatınca buruk bir gülümsemeyle ona baktım ve uzattığı elini sıkıca tuttum.
Ve tuttuğu elimi bir daha hiç bırakmasın istedim.
*
Gülümseyerek kafamı siyahın en koyu tonuna çalan gökyüzüne çevirdim.
Uzun bir aradan sonra kendimi ciddi anlamda huzurlu hissediyordum. Ait olduğum yerdeydim. Başından beri hep olmam gereken yerde, paha biçilmez bir mutluluğu ve huzuru tadıyordum.
Göğsümde birleştirdiğim kollarımı gevşetirken, Ali'nin biten partisinin son misafirleri Emre, Edis ve Tuğçe de gözden kayboldu. Otoparktan çıkan lüks Mercedes birkaç metre ötemde durup beklemeye başladığında parti sahiplerinin de eve dönme vaktinin geldiğini anladım. Hafif bir rüzgârın omuzlarımdan tüm vücuduma doğru bir dalga gibi yayılmasıyla birinin ceketini omuzlarıma bırakması bir oldu. Arkama dönmeden gülümsedim ve daha o gelmeden burnuma dolan kokusunu keyifle içime çektim.
"Yıllar sonrada olsa bu ceketin omuzlarıma düşmüş olması sevindirdi."
Ali açıkta kalan boynumun sağ tarafına dudağını bastırıp, "Her zaman ilk sahibi sendin." dedi. "O kişi hep sen oldun."
Gülüp kendimi ona doğru çevirdim. "Ben neden hep Duru'yu hatırlıyorum o zaman?"
Ali de keyiflendi birden bire. "Kıskançlık kokusu mu alıyorum?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hercai
Fanfiction"Hercai çiçeğinin hikayesini bilir misin, Mertoğlu?" Terastan festival alanını izlerken, onun kaba ayak seslerine sinir bozucu kahkahası da karışınca istemsizce gerildim. "Ben de kime soruyorum değil mi?" Gülmeye devam etti ve tam yanımda durup be...