Bölüm 17: "Yeniden"

3.1K 278 114
                                    

Playlist: Tuna Kiremitçi - Birden Geldin Aklıma

2013, Sidney

Ali'den,

Boğazımdan aşağıya inen sıcak kahve, geçtiği yerleri yakarak mideme ulaştığında üzerimdeki kapüşonla kendimi kamufle etmeye devam ettim. Sıcak kahve, buz kesilen parmaklarım için neredeyse ısıtıcı görevi görüyordu. Havada cehennem sıcağı vardı ve etrafımdaki herkes neredeyse çıplak bir şekilde dolaşarak bu sıcağın keyfini çıkarıyordu. Kafamı kaldırıp kafenin adına bir kez daha baktım.

Doğruydu. Burası onun her okul çıkışında uğradığı kafeydi. Kahveyi masanın üstüne bırakıp kolumdaki saate baktığımda her zamanki dakikasını biraz geciktirdiğini anladım. Gözlerimi saatten çekip soğuyan kahvenin yenisini istemek için üç masa ilerdeki garsona doğru elimle hamle yaptığımda kapıdan içeriye giren kişiyle aniden duraksadım. Havadaki elim sonunda onu görmemle yavaşça düştü ve tekrardan soğuk kahvenin etrafını sardı.

Yüzünde pek makyaj yoktu, solgun duruyordu. Yeni uyanmış gibi bir hali vardı ya da derste uyumuştu. Dalgın ifadesi, gözleri sağ taraftaki masalardan birine kayınca yerini saf bir gülümsemeye bıraktı. O gülümsemenin sahibi, parlak altın saçlara sahipti. Kahve bardağı elimde ikiye katlanmak üzereyken Selin çantasını omzundan indirip masaya bıraktı ve hiç beklemeden kollarını karşısındaki çocuğun etrafına doladı.

Sol omzumda bir elin baskısını hissettiğimde bile gözlerimi ikisinin üzerinden çekemedim. "Geldin, onu gördün. Şimdi gitme vakti..." Omzumdaki elin sahibine dönüp bakmadan yerimden öfkeyle kalktım. Kapüşonun yüzümü gizlediğinden tamamen emin olduğum için, siktiğimin kafesinden çıkmadan önce tek yaptığım sinirden avcumun içine sıkıştırdığım karton bardağı, birkaç kişinin tuhaf bakışları arasında yere fırlatmaktı. İkisine de zarar vermeden buradan çıkmak istiyordum.

Tam yanlarından geçerken Selin'in karşısında oturan çocuk gülerek ayağa kalktı. Kafamı yere eğip tek elimi yumruk yaptıktan hemen sonra yanından sıyrılıp gitmek yerine bilerek omzumu omzunun üstüne sertçe geçirdim. "Hey!" Cılız sesiyle seslendiğinde omzumun yarısıyla ona dönüp baktım. Fakat bu o kadar kısaydı ki, bir saniye bile sürdüğünden emin değildim. Çocuğun arkamdan gelmek için hareket ettiğini Gurur'un uyarı dolu sesinden anlamıştım. Çocuk daha bana ulaşamadan onu omzundan yakalamış ve durdurmuştu. Sidney yerlilerinden bile güzel olan aksanıyla çocuğun kulağına bir şeyler fısıldadıktan sonra hızlı adımlarla bana yetişti. Arabaya bindiğimizde ikimizde bir süre konuşmadık.

"Ne düşünüyorsun?" diye sorduğunda karıncalanan avuçlarımı diz kapaklarımın üstüne koyup derin bir nefes almaya çalıştım. "Tek düşündüğüm...geriye dönüp o piç kurusunun sağlam kalan diğer omzunu da çürütmek."

"Düşündüğümden daha az zararlı." dediğinde kafamı çevirip ona baktım. Omuz silkti. "Öldürecekmiş gibi duruyordun."

Bakışlarımı sürdürdüğümde arabayı çalıştırdı ve gaza yüklendi. "Yine de...anlamakta geç kaldığın bazı şeylerin artık farkında olduğunu umuyorum."

"Ne demek oluyor bu?" Kaşlarımı çattığımda gözlerime bakıp, boşta kalan elini yumruk haline getirdi ve dizimdeki elin üstüne koydu.

"Şu demek kardeşim..." diye devam etti. "Selin, kendisine yaklaşmasına izin verdiği sürece kimseyi ondan uzak tutamazsın."

* * *

"Güneş Hanım'ın şuandan itibaren çok zorlu bir döneme girdiğini açıkça söyleyebilirim."

Gözlerim, doktor asistanının karşısındaki koltuğa oturmayı inatla reddedip ayakta dikilmeye razı olan Selin'in üstünden, bilgisayar ekranındaki tetkik sonuçlarını inceleyen doktora kaydı.

Hercai Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin