Playlist: Pink - Try
2003, İstanbul
"Sana çıkmamanı söylemiştim ama sen buna rağmen yanımıza geldin Selin!"
Kulaklarımı ellerimle kapatırken ona bağırmamasını söyledim ama o çıldırmış gibiydi, şehir dışından gelen kuzenleri gittiğinden beri ateş püskürüyordu. Mavi gözleri yine cehennem mavisine dönmüştü.
"Bağırmaya devam edersen seni dinlemeyeceğim Ali!"
"Sana gelmemeni söylemiştim!"
"Kes sesini!" diye bağırdım, gözlerim dolu dolu olurken. "Bende sizinle oyun oynamak istedim ama sen izin vermedin! Bu yüzden bana kızmaya hakkın yok!"
"Onlar benim kuzenlerim ve seninle oynamalarını istemiyorum tamam mı? Senin saçlarına dokunmalarını da, elini tutmalarını da istemiyorum. Senin saçlarınla sadece ben oynayabilirim. Sadece ben senin elini tutabilirim!"
Aptal gibi dediklerinden tek bir anlam çıkartırken, ağlamaya başladım. "Onlar senin kuzenin," diye mırıldandım ağırca. "Benim değil. Ben sadece...evlatlık alınan değersiz biri miyim Ali? Bu yüzden mi beni kuzenlerinin veya arkadaşlarının yanında istemiyorsun?"
Cevap vermedi çünkü cevap başından beri belliydi.
* * *
Yastığımın altındaki gürültüyle gözlerimi araladığımda yine sabahın körü olduğunu fark ettim ve saniyesinde öfkeyle dolup ısrarla titremeye devam eden telefonumu yastığın altından çıkardım.
Gözlerimi kapatıp, kim olduğuna bakmadan aramayı yanıtlayıp telefonu kulağıma götürdüm. "İki sabahtır sürekli birileri tarafından öğleden önce uyandırılıyorum ve bu gittikçe sinirlerimi bozuyor. Umarım beni arama sebebin önemlidir, aksi takdirde kim olursan ol telefonu suratına kapatacağım ve uykuma geri döneceğim."
"Hey," dedi karşıdaki kişi, gülerek. "Benim! Luke!"
Kaşlarımı çatarak yeniden gözlerimi araladıktan sonra ekrandaki isme baktım. Sahiden de oydu. Yine de anlamamazlıktan gelerek, "Ama ekranda adın Güray yazıyor?" diye sordum. Sıkıntıyla iç çekti, güldüm.
"Hayatımda bana ilk ismimle seslenen iki kadın var zaten," Benim kadar düzgün olmayan Türkçe'sini duyduğumda gülmeye devam ettim. "Biri annem," diye devam etti. "Diğeri de sensin."
"Tamam tamam," dedim hemen. "Söyle bakalım bu saatte beni aramanı neye borçluyum?"
"Ne zaman geliyorsun?" diye sordu büyük bir heyecanla. "Seni özlediğimi biliyorsun değil mi?"
Boşluğa bakarak, "Geleli bir hafta bile olmadı Güray!" diye söylendim. "Annemin bana ihtiyacı var. Bir süre daha buradayım. Lütfen anlayışlı ol."
"Bende ondan bahsediyorum," dedi sabırla konuştuğunu tahmin edebiliyordum. Güray sabır konusunda oldukça tahammülsüz biriydi ve yıllar geçse de asla bu huyundan vazgeçmeyecekti. "Bir hafta bile olmadı ama ben seni şimdiden özledim. Beni anlayabiliyor musun?"
Gözlerimi devirdim. Bir de izlediği filmlerden etkilenip, kendini film kahramanlarının yerine koyması durumu vardı tabii. "Bak Güray," dedim, şu anda ne ona ne de bir başkasına sabır gösterecek halim yoktu. Uykusuzluktan gözlerim ağrıyor ve sinirlerim geriliyordu. "Senden klişe lise filmlerindeki aptal ergenlerin söylediği replikler söylemeni istemiyorum, tamam mı? Önemli bir şey varsa, söyle. Yoksa suratına kapatmaktan çekinmem, beni bilirsin, yaparım."
Alçak sesle küfrettiğini duydum, ardından, "Tamam!" diye mırıldandı. "Bu konuda konuşmaktan vazgeçiyorum. O zaman...annenin durumu nasıl, onu anlat bana."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hercai
Fanfiction"Hercai çiçeğinin hikayesini bilir misin, Mertoğlu?" Terastan festival alanını izlerken, onun kaba ayak seslerine sinir bozucu kahkahası da karışınca istemsizce gerildim. "Ben de kime soruyorum değil mi?" Gülmeye devam etti ve tam yanımda durup be...