Gözyaşları içinde ellerimize bakarken, kafamı iki yana salladım. "Yeniden tutma beni," onun ellerine bulaştırdığım çamur zihnimin en bulanık yerlerini berraklaştırırken, "Bırak düşeyim." diye devam ettim.
Baştan aşağın sırılsıklam ıslanmıştı ama bu pekte önemli değilmiş gibi gözlerini benden ayırmayarak ellerimi tuttu ve kafasını hiddetle iki yana salladı.
Yalvarırcasına baktım bu kez. "Yeniden ellerimi tutma, Ali."
Gözlerime bakmayı ve ellerimi daha sıkı bir şekilde tutmayı sürdürdü.
O sırada çok daha güçlü bir gök gürültüsü duyuldu, ağlamamı bastıramadım. "Yeniden sarma beni..." Boğulurum gözlerinin okyanusunda, yeniden sarma beni, Ali.
Tıpkı yıllar önceki gibi, inatla parladı mavileri.
Yurkundum. "Yeniden, sevme beni." Sol gözümdem akan iki damla birer lav parçası gibi ilerledi yanağımda. "Umuda boğma."
Bakışlarımı yeniden ellerimize doğru indirdiğimde bir kez daha yutkunup gözlerimi kapattım. Tekrar açmak istedim ama yapamadım. Belki cesaret edemediğimdendi, belki de korktuğumdan, bilmiyordum ama Ali daha fazla yağmurda ıslanmama müsade etmeyip beni kucağına alarak ilerlemeye başladığında, değil gözlerimi açmaya, parmağımı kımıldaracak gücümün kalmadığını anladım. Ali'nin temas ettiği her yerim sızlıyordu. Vücudumun her yerinde doku zedelenmesi sebebiyle morluklar olduğunu düşünürseniz canımın ne denli yandığını tahmin edebilirsiniz.
"Üstünü değiştirmemiz gerek," diye fısıldadı. Beş denemeden sonra ancak aralayabildiğim gözlerimi onun göğsünden çektim ve yavaşça etrafa gezindirdim. Ne ara odasına geldiğimizi bilmiyordum ama hızlı olduğu için sevinmeden edemedim çünkü ense kökümden başlayan ağrı da şiddetini göstermeye başlamıştı.
"Başım," diye sızlandım. "Çok ağrıyor, Ali."
Bir şey söylemedi. Ya da ben duymamıştım, kulaklarımda zonklamaya başlamıştı. Gözlerimi yeniden kapattığım sırada Ali beni yumuşacık bir yere bıraktı. Birkaç ses duydum ama o kadar çok ağrım vardı ki kemiklerimin kırılma sesi gibi algılıyor da olabilirdim.
Çok geçmeden omuzlarımdan nazikçe tutularak yeniden doğrultuldum. Ali, "Kendini bana bırak," diye mırıldandı. "Canını yakmamaya çalışacağım ama yakarsam mutlaka söyle, tamam mı?"
Kafamı belli belirsiz sallarken, benden aldığı yarım yamalak onaydan sonra ellerini giydiğim bluzun eteklerinde hissettim. Kollarımı onun ellerine karşılık senkronize ederek hafifçe kaldırdığımda bluzu kollarımdan kolayca sıyırdı. Sıra başıma geldiğinde güçlükle gözlerimi aralayıp yüzüne bakındım. O da neredeyse sutyenden başka bir şey kalmayan üstüme değil, doğrudan gözlerime bakıyordu. Gözleri gözlerimde buluştuğu ikinci saniyede yavaşça gülümsedi ve bluzu kafamdan sıyırıp yatağının ucuna bıraktı. Sıra pijama altına geldiğinde derin bir nefes aldığını gördüm. Bu işlemi tişörtten daha hızlı bir şekilde yapmıştı. Pijama altını bacaklarımdan sıyırıp yenisini giydirdiğinde gülümseyerek bana döndü. Dolaptan aldığı tişörtlerinden birini beklemeden kafamdan geçirirken ısrarla gözlerime bakmaya devam etti. Başımdan geçirdiği tişörtün sol kolunu giydirmek için nazikçe bana uzandığında omzumun hemen altındaki morluklardan biri sızlayınca istemsizce inledim.
Ali'nin suratındaki gülümseme silindi. "Özür dilerim." dedi hemen. "Çok acıdı mı?"
Gözlerine bakarken ikinci kez ağlamamak için kendimi zor tuttum. Dudaklarımı birbirine bastırıp kafamı iki yana sallarken omuzlarını düşürüp çaresiz gözlerle bana baktı. "Seni, canın acırken görmek beni...öldürüyor." Nefesini kesik kesik verdi. "Ölüyorum, Selin."
"Hiçte bile...acımadı." diyip tek elimi yanağına çıkarıp orayı usulca okşadığımda bana inanmadığını belli eden bir bakış yolladı ardından arkama geçip tuttuğu nefesini bıraktı. "En azından acı çekerken yüzünü görmeyeyim," diye fısıldadıktan sonra bir kez daha tişörtün sol kolunu geçirmek için kolumu tuttu. Bu kez kolumdaki morluğun sızısı katlanabilir seviyede olduğundan sesimi çıkarmamaya gayret ettim. Ama Ali tişörtün sol kolunu giydirip, diğer kolunu giydirmek için omzumun sağ tarafını hareket ettirdiğinde gayretim sonuçsuz kaldı ve daha sesli bir şekilde acıyla inledim.
Ali saniyesinde kolumu bırakırken dudaklarından sayısız özür fısıldamaları döküldü. Bunu da yeterli görmeyip kendini suçlayan bir yüz ifadesiyle yatağının karşısındaki boy aynasından bana baktı. Yüzündeki korkunç ifade, vücudumda bulunan bütün yaralardan daha çok canımı yakmıştı. Sağ yanağına inen gözyaşıyla birlikte bana çaresizce bakarken gözlerim doluverdi. Sonra kendini saklamak ister gibi yüzünü arkadan omzumun üstüne bastırdığında kalbimin üstünde dayanılmaz bir ağırlık hissettim.
Başta kendisini, gözyaşlarını gizliyor sansam da aradan geçen birkaç saniye sonra gerçeği anlayabilmiştim. Bu kalbimi olması gerekenden daha çok sıkıştırdı. Çünkü Ali, gözyaşlarını benim için akıtarak yine benim için, sızlıyan ve bana acı veren bütün yaralarımı birer birer...öperek sarıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hercai
Fanfiction"Hercai çiçeğinin hikayesini bilir misin, Mertoğlu?" Terastan festival alanını izlerken, onun kaba ayak seslerine sinir bozucu kahkahası da karışınca istemsizce gerildim. "Ben de kime soruyorum değil mi?" Gülmeye devam etti ve tam yanımda durup be...