Multimedia'da çok değerli biricik Pinok'umun hazırladığı Hercai Teaser'ı var! Hadi hep birlikte izleyip, bayılalııım!
* * *
2003, Istanbul
Güneş sapsarı bir elbiseyi bana uzattığında hayran bakışlarımı gizleyemedim. Sadece hayran hayran bakmakla kalmayıp ağzımdan hafif bir çığlık kaçırdığımda Ali seslice homurdandı.
Elbiseyi giydiğimde kendimi prenses gibi hissedişim mutluluktan uçmamı sağlarken elimi belime koyup, arkada oturup sabit bir ifadeyle bizi izleyen Ali'ye döndüm. "Nasıl olmuş?"
"Şişko görünüyorsun, beğenmedim. Olmamış."
Güneş ona giydirdiği beyaz gömleğe ve siyah pantolonuna bakıp dil çıkardı. "Keşke kızlarda siz erkekler gibi klişe giyinip kurtulabilse!"
Ali merakla anneme baktı. "Klişe ne demek? Kötü bir şey mi?" Ardından hızla bana döndü. "Kötü bir şeyse sen giyme, Selin."
Güneş birden kahkaha attığında Ali'nin yüzü de yumuşayıverdi. "Hayır oğlum, hayır." Ali'yi kolunun altına aldıktan sonra beni de diğer kolunun altına aldı ve ikimizi kendi kucağına çekip oturttu. "Klişe, anlamını yitirdiği halde hâlâ insanların kullandığı basmakalıp şeylere denir. Mesela siyah ve beyaz çok klişedir. Bu yüzden erkekler kendine yakıştığı için değil de gerektiği için siyah ya da beyaz giyinirler. Ama kadınlar öyle değildir. Kadınlar daima giyinimlerine dikkat etmek, güzel olmak isterler."
Ali dikkatle annemi dinledikten sonra yeniden üzerimdeki tüllü elbiseye bakıp yüzünü ekşitti. "İyi de Selin'in güzel olmak için bu elbiseye ihtiyacı yok ki..."
Güneş tebessüm edip, "Ona Selin karar verecek," dediğinde Ali'ye son bir kez bakıp ayağa kalktım. "İstemiyorum." dedim omuz silkip. "En son aldığımızı deneyeceğim."
Ben yeniden üzerime değiştirip karşılarına çıktığımda Ali ile Güneş bir şey hakkında konuşup gülüştüklerinden henüz beni fark etmemişlerdi. Boğazımı temizleyip bir de nazikçe öksürdüğümde aralarındaki konuşmayı kesip aniden bana döndüklerinde kocaman gülümseyip etrafımda döndüm. "Ben çok sevdim! Sizce nasıl olmuş?"
Sarı elbiseden tek farkı tülleri olmamasıydı ama eteği kabarık olduğundan aynı görüntüyü veriyordu. Kısacası harikaydı!
Güneş gülümseyip, "Çok güzel olmuşsun hayatım!" dediğinde beklentiyle Ali'ye döndüm.
"Galiba bu kez cevabımı biliyorum," diyip gülümsediğinde heyecanla beyaz renkli elbisemle etrafımda bir kez daha döndüm. "Söylesene Ali! Nasıl?"
Ve söyledi. Gülümsemesi hâlâ yüzündeyken, yeniden suratını buruşturarak. "Klişe."
* * *
Başarılı olduğum şeyler konusunda kendime rakip tanımazdım. Bir çok konuda kör cahil olsam da, bildiğim şeyler söz konusu olduğunda Einstein kesilmek hoşuma gidiyordu.
Eve geldikten yarım saat sonra Güray'ı odasına sokup hemen uyuması için ikna ettikten sonra doğrudan Ali'nin odasına girdim. Kendi odamı geçtikten sonra Ali'nin kilitleyip durduğu ve kimseye açmadığı odası vardı. Onun hemen yanında ise Ali'nin şuan kullandığı kendi odası bulunuyordu. Güray'ın odası misafirler için ayrılan üçüncü kattaydı.
Ali'nin odasına girdiğimi kimse görmesin diye sessizce hareket etmiştim ve girince de hemen arkamdan kapıyı kilitlemiştim.
Aslında başta amacım Ali'yle konuşmaktı ama onu odada bulamayınca gözlerim odasının içindeki ufak giysi odasına kaydı ama hayır, orada da yoktu. Tam omuzlarımı düşürüp odadan çıkmak için arkamı döneceğim sırada banyosundan gelen sesleri duydum. Buradaydı ve...sanırım duş alıyordu. Zamanlamam berbattı. Su sesi aniden kesildiğinde kısık sesteki keyifli ıslığı işittim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hercai
Fanfiction"Hercai çiçeğinin hikayesini bilir misin, Mertoğlu?" Terastan festival alanını izlerken, onun kaba ayak seslerine sinir bozucu kahkahası da karışınca istemsizce gerildim. "Ben de kime soruyorum değil mi?" Gülmeye devam etti ve tam yanımda durup be...