Bölüm 8: "Zarar"

5.8K 520 86
                                    

Playlist: Lorde - Yellow Flicker Beat

2003, İstanbul

Ayağımla yere minik minik daireler çizerken iki elimi arkamda birleştirmiş, kafamı öne eğmiştim. Çünkü Rana cadısı asla ve asla kendisine bakmamı istemiyordu. Ona bakmamdan bile tiksiniyordu.

"Sana bir daha bu evde yaramazlık yapmayacağına dair ne söyledim ben? Ha, ne söyledim?"

"Ben yapmadım," dedim bir kez daha. Ali de benim yapmadığımı biliyordu ama Rana inatla kırılan antikanın başında bekleyenin ben olduğumu söylüyordu. Çünkü kıran kişi ardına bakmadan kaçmış ben ve Ali'de o görmeden temizlemek zorunda kalmıştık. Ali kırılanın yerine fark edilmesin diye çatıdaki eski eşyalardan birini almaya gitmişti, kırık parçalarıysa temizlemek bana kalmıştı. Anlamıyor muydu? "Ben kırmadım onu. Ali'nin arkadaşlarından biri--"

"Yalan söylemeyi kes!" Bağırdığında kafamı kaldırıp etrafta Güneş'i görmeyi diledim ama o cadının bağırmaya devam etmesiyle dileğimin asla gerçekleşmeyeceğini anladım. Annem dışarı çıkarken beni niye almamıştı ki yanına? Neden beni bu cadıyla aynı evde bırakmıştı?

"Yalan söylemiyorum ben kırma--"

Yanağımın üstünde koca elini hissetmemin hemen ardından başım yana savruldu ve tokat attığı yer acıyla sızlamaya başladı.

Tokatın etkisiyle savrulan kafamı ağırca kaldırdığımda şok içinde bana bakan bir çift mavi gözle karşılaştım. Bana vurduğu gerçeğiyle ıslanan gözlerimin onun mavi gözleriyle buluştuğu üçüncü saniyede halasını elleriyle itip beni arkasına aldı ve koruyucu bir biçimde önüme geçti.

"Ona vurdun mu?" diye bağırarak sordu, kendi gözleriyle gördüğü şeyi bir de halasının ağzından duymak istercesine.

"Sen karışma Ali--"

"Ona vurdun mu dedim sana?!" O ana kadar Ali'yi hiç bu kadar delirmiş bir şekilde, özellikle kendi halasına karşı hesap sorarken görmemiştim.

"Ali çekil önümden!" Rana yeniden bağırınca Ali ona doğru bir adım atarak, "Ona vurmaya nasıl cürret edebilirsin?" dedi ve öfkeden kudurmuş bir halde halasına bakmaya devam etti. "Ona bir daha zarar vermeni istemiyorum. Bunu bir daha yapma, hala. Eğer ona bir daha vurmaya kalkışırsan..." devam etmedi, sanırım o an devam etmekten korkmuştu. Birden yanağımın acısını unuttum ve sızlayan yanağımın üstüne koyduğum elimi yavaşça indirip Ali'nin eline götürdüm ve sıktım, ona karşı gelmemeliydi hele ki benim için asla yapmamalıydı. Kafasını çevirip bana baktığında ona "...sakin ol," dercesine baktım. Bir süre gözleri gözlerimde oyalandı ardından halasına bakıp, "Bir daha yapma yoksa seni Güneş'e söylerim. Güneş Anne'nin bunu duymasını istemezsin değil mi? Kızına kötü davrandığını..." durdu ve yutkundu. "Ona...tokat attığını öğrenirse ne olur?"

Onun, bacağına bile gelmeyen boyuyla kendisini tehdit eden bu küçük adamı dikkate alacağını sanmıyordum zaten Ali bunları söyleyince tekrar suçlayıcı bir ifadeyle bana döndüğünde yine tokat atacağını sanarak bir adım geriledim. "Sen Ali'ye...Güneş'e anne demesini mi söyledin?"

Yeniden sinirle Ali'ye döndü. "O kadın senin hiçbir şeyin değil Ali! Hele annen, hiç değil!"

"Yeter!" Bağırırken kıpkırmızı kesilen Ali'yi izledim. Bunu duymak ona ağır gelmişti, omuzlarının çöktüğünü ama sırf beni korumak için yinede dik durmaya çalıştığını görebiliyordum. O an saklanmayı değil Ali'nin önüne geçip bu kez onu savunmayı ben istedim. Hamle yapmamı engelleyecek kadar sıktığı elimi çekmeye çalıştım ama izin vermiyordu. Rana, kendi kanından birine, gözünde Mertoğlu ailesinin tek varisi ama daha küçücük bir çocuk olan Ali'ye söylediklerini fark etmiş olacak ki, bir an sonra sakinleştirmek için kollarıyla onu sarmalamaya çalıştı. Ama Ali onu affetmek için fazla doluydu, elimi bırakmadan geriye çekildi ve Rana'nın kendisine sarılmasını önledi. Gözleri, cadının iğrenç sözlerinden sonra ruhunun uzaklara yol aldığını gösterse de bedeni hâlâ buradaydı. Halasının yüzüne bakmadan arkasına dönüp ilerlemeye başladığında beni de yanında çekiştirdi.

Hercai Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin