Keyifli okumalar...
"Farklı dilleri konuşan iki yabancının bağırarak anlaşabileceği düşüncesiyle hareket ediyordu adam ve kadın. Acıları, öfkeleri, hayal kırıklıkları üst üste birikmiş bir dağ misali yükselmişti. O dağın zirvesinden taşlar söküp birbirlerine fırlatıyorlardı. Ancak ikisinin de içindeki dağ küçültmek yerinde daha da büyüyor, devleşiyordu. Volkan kesiliyordu, yakıcı alevler çıkarıyordu. İlk önce kendi ruhlarını sonra karşısındakini ateşe veriyordu. Bir adam ve bir kadın... Ne birbirlerinin yaralarından haberleri vardı ne de birbirlerinin söylediklerinden. İkisi de içindeki öfkeyi dökme yarışının hırsına kapılmış hiç durmadan bağırıyor, konuşuyordu. Ne söylediklerini bilmeden geçmişin tozlu sayfalarını bile aralamışlardı. Araladıkları her sayfada gönüllerindeki yakınlık da adım adım kayboluyordu. Zaman geçti, öfke ilk andaki hararetini yitirdi. Adam yoruldu, kadın yoruldu. Gönüller yoruldu, diller yoruldu. Hem gönüller sustu hem diller. O zaman fark etti adam kadını ve o zaman fark etti kadın adamı. Birbirlerine söylediklerini tartıp biçtiler. Bir süre küçük bir çocuğun yürümesi gibi bocaladılar. Ardından ikisi de usta bir oyuncu edasıyla arkasını döndü ve kendi köşelerine çekildi. Hiçbir söz söylenmemiş, hiçbir tartışma yaşanmamış gibi yapmak kolaylarına geldi. Akşam, aynı sofrada yemek yiyip aynı yatağa yattılar. Evlilik bir noktadan sonra yüzsüzlük oluyordu. Yüzüne karşı onlarca şey söylediğin, kavga ettiğin insanla günün sonunda aynı yatağa giriyordun. Hayat ve insan. Bilinmezlik dolu iki kavram."
Pınar, sayfayı bir kez daha sesli bir şekilde okuduktan sonra parmaklarını altı çizili, işaret bırakılmış satırlarda gezdirdi. Demek ki sevdiği yerlerin altını çizmeyi seviyor diye geçirdi içinden. Pınar da okuduğu kitaplarda bir iz bırakmayı severdi. Dünyada bir kitaptan bile onlarca baskı varken o derya gibi kitap selinin içerisinde gözlerinin değdiği, ruhunun hissettiği o satırlarda kendisine yakın bulduğu bütün satırların altını çizer bazen yanlarına notlar alırdı. Küçük, çocukça notlardı. Kimseyle konuşamadığından mıydı bilmiyordu, o cümleye katılıp katılmadığını belirtirdi bu notlarında. Aradan zaman geçer, etraf değişir, kendisi değişirdi. Ancak altını çizdiği o satırlar ve aldığı notlar hiç değişmeden kalırdı. Dönüp onlara bakınca kendisini tartardı, Pınar. Ben hâlâ aynı noktada mıyım diye düşünürdü? Her şey hakkında düşünürdü. İnsanların saçma, gereksiz bulduğu en ufak ayrıntılar bile onun zihninde günler süren mahkemeye çıkardı. İçeride zaman geçirmeyi öğrenmişti böylece. Ne zaman düşüncelerine sığınsa sanki hapsedilmemiş gibi özgür hissetmişti. Dört duvar onu boğup, ruhunu kemirmeye başladığında hemen olduğu yerde büzülür ve kafasının içindeki dünyaya kaçardı. Yaşıyor ve yaşamıyor kavramlarını bir vücuda sığdırmayı başarmıştı. Bazen aşk romanları okurdu, ruhu daha da sızlar ve kafasının içindeki düşünceler bir kasırgayla yerle bir olurdu. Çünkü hiç yaşayamayacağı bir hayatın özlemini hissederdi. İnsan bilmediği bir şeyi nasıl özlerdi ki? Pınar, özlüyordu.
Çalan kapı sesiyle irkilirken elindeki kitabın arasına peçete koyarak kitabın kapağını kapattı ve dikkatli bir şekilde tahta sandığın üzerine koydu. Kitaba yanlışlıkla bir şey yapar, bir yerini yırtar ya da üzerinde adamın görünce rahatsız olacağı bir iz bırakır diye ödü kopuyordu. Çünkü kendisine tanınan bu güzel fırsat elinden alınırsa ne yapardı, bilmiyordu. Bir kere okumanın verdiği hazzı almışken bir daha nasıl bırakırdı ki? Kapısı bir kez daha sertçe çalındığında güçsüz vücudunu zorlayarak çöktüğü yerden kalktı. Savaş gittiğinden beri hiç kıpırdaman kitap okumuştu. Kaç saat geçmişti farkında bile değildi. Saatler, önemini yitirmişti. Yıllar önce saat, gün kavramı renklerle birlikte çekip gitmişlerdi hayatından. Hastalık bedeninden ruhuna sirayet etmiş olmalıydı, yoksa hüzün verici anılar neden onu ziyarete gelirdi ki durduk yere? Ayaklarını sürüyerek kapıya yaklaştığında kapı daha sertçe dövüldü. Gelen kimse ya bir alacağı vardı ya da bir telaşı. Kulakları daha fazla kapı sesine dayanamayacağı için hızla kapıyı açtı. Savaş'ı yumruk yaptığı eli havada karşısında bulunca istemsizce ürkerek birkaç adım geriye gitti. Hareketi karşısında Savaş da hızlıca elini indirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR ADIM
General FictionHapisten yeni çıkmış bir kız... Köyde sınıf öğretmenliği yapan bir adam... Birbirinden farklı bu iki insanın bir araya gelmesinin hikâyesi.