Bölüm-9-Cam Kırıkları...

9.5K 932 175
                                    


Öncelikle sizler okumaya başlamadan önce birkaç şey söylemek istiyorum. Çok uzun sürenin üzerine bölüm yazdığımın farkındayım. Beni takip edenlerin de bileceği üzere rahatsızlandım. Yeni yeni toparlıyorum ve son sınıf öğrencisiyim yazmaya hiç vakit bulamıyorum. Bu arada panoma yazdığınız geçmiş olsun dilekleriniz için çok ama çok teşekkür ederim ❤️❤️

Keyifli okumalar kuzularımm ☁️☁️

Zaman akıp gitmiş saatler günleri günler haftaları kovalamıştı. Amansız bir yarışa girmiş gibi akıp gitmişti günler. Pınar, günlerini bir yaprağın rüzgarda savruluşu gibi geçirirken bir gün dolapların birinde liseden kalma kitaplarını bulmuştu. Parmakları ders kitaplarının sararmaya başlayan yapraklarında gezinmiş okula gittiği zamanları hatırlamıştı. Daha sonra kitaplarının birisinde lise mezuniyet belgesini bulmuştu. Sanki bu belgeyi aldığı günü dün gibi hatırlıyordu. Hayatının değiştiği o yıl zihnine mıh gibi kazınmıştı. Mezun olmanın mutluluğunu daha yaşayamadım hapse girmiş bütün gelecek hayalleri yuvarlanıp uçurumdan aşağıya düşmüştü. Şimdi dönüp geçmişe, o zamanlardaki düşüncelerine bakınca dudakları acı bir tebessümle yukarı kıvrılıyordu. Ne çok hayali vardı. Üniversite okumak, büyük bir şehirde annesiyle birlikte yaşamak, dayısından kurtulmak... Bu hayallerden sadece birisi gerçek olmuştu. Sonunda öyle ya da böyle dayısının pençeleri arasından kurtulmuştu.

Dayısının öfkeyle bağırıp annesinin üzerine saldırması, annesinin bağrışları, kanın sıcaklığı... Midesini bulandıran kanın kokusu... Yüzü acıyla buruşurken hızla oturduğu yerden kalkıp su içmek için mutfağa geçti. Bakışları tezgâhın üzerindeki bıçağı bulunca su almak için ilerleyen ayakları olduğu yerde durmuştu. Vücudu istemsizce titremeye başlamıştı. Nefes alışverişleri sıklaşırken titreyen elleriyle mutfak kapısını kavradı ve yavaşça yere çöktü. Bacaklarındaki bütün güç çekilmiş artık bedenini taşıyamaz hale gelmişti. Sırtını kapıya yaslayıp dizlerini kendisine doğru çekti ve bir top gibi olduğu yerde büzüldü. Gitmek istiyordu. Bu evden, bu köyden hatta mümkünse kendi hatıralarından bile uzağa gitmek istiyordu.

Umutsuzca unutmak için çırpınıyordu. Çırpındıkça da hatıralar onunla alay eder gibi daha da yapışıyordu yakasına. Sessiz haykırışlarla Pınar'ı bırakmayacaklarını söylüyorlardı. Ne yapacaktı? Şimdi ne yapacaktı? Günler böyle mi gidecekti? Hayat böyle geçer miydi? Bir evin içinde tek başına bütün gün kafasının içerisindeki hatıralar, yüreğindeki acılarla yaşamaya nasıl devam edebilirdi? Bu yaşamak olur muydu?
Savaş'ı hatırladı. Onun bir amaç bulmasını söylediği zamanı düşündü. Nasıl bir amaç bulabilirdi kendisine bilmiyordu. Pınar, neyi severdi ki? On sekiz yaşına kadar evde annesine yardım etmiş, okula gidip gelmiş boş zamanlarda da tarladaki işler için annesine yardıma gitmişti. Sonra hapse girmiş dört duvar içerisinde kitap okuyarak, gün ve ay kavramından uzak yaşamıştı. Kitaplar... Pınar için en güzel kaçış noktalarıydı. Hem düşüncelerini susturuyorlardı hem de bulunduğu dört duvarda Pınar'a özgürlük veriyorlardı. Pınar başka ne yapmıştı ki neyi sevdiğini bulabilsin? Yirmi altı yaşına girecekti ama hâlâ yaşamaya başlamamıştı.
Mutfak kapısına yaşlanmış bir şekilde ne kadar durdu bilmiyordu. Akşamın karanlığı evin içine çökmüş, sessizliğin ürkütücü havası evin karanlık odalarında kol gezinmeye başlamıştı. Pınar, bedeninin saatlerdir hareketsiz durmaktan uyuştuğunu hissediyor fakat inatla kıpırdamadan durmaya devam ediyordu. Saatlerdir aç olan midesini bile duymamazlıktan gelerek kendisine işkence ediyordu.

Dakikalar içerisinde büyük bir gürültü evin sessizliğini bölmüştü. Sesle birlikte irkilerek dizlerine koyduğu başını kaldırmıştı ki camların kırılma sesi bir kez daha evinin sessizliğini bölmüştü. Hızla çöktüğü yerden kalmak için davrandığında uyuşan bedenin acısıyla inledi. Derin bir nefes alıp bedeninin acısına aldırmadan yerden kalkıp sese doğru ilerledi. Oturma odasının kapısına geldiğinde bakışları kırılan pencereye ve salonun içerisindeki koca taş parçalarına kaydı. Taşlardan biri saksılarının olduğu tarafa düşmüş ve yaprak vermeye başlamış biberlerini tarumar etmişti. Salonu dakikalar içerisinde savaş alanına dönmüştü. Cam kırıkları, saksıdan taşan toprak... Pınar korkuyla pencereye doğru baktı. Oturma odasının içerisine girmeye korkuyor ve kapıya yaşlanmış bekliyordu. Tekrar taş atarlar mıydı? Korkusuna rağmen başını dikleştirerek oturma odasına girdi ve yerdeki cam kırıklarını toplamaya çalıştı. Dışarıdan, evinin önünden sesler geliyordu ancak Pınar'ın kafasının içi o kadar doluydu ki bu seslerin kime ait olduğunu ya da ne söylediklerini adeta duymuyordu. Koca cam parçalarını toplarken dişlerini birbirine bastırmış kendisini sıkıyordu. Bozuk olan morali yokuş aşağıya yuvarlanıyordu. Bir robot gibi cam parçalarını toplarken elindeki acıyla durdu. Bakışları camın kestiği avuç içine ve avucundan yere damlayan kanlara kaydı. Daha fazla kendisini tutamayıp yere çöktü ve ağlamaya başladı. Öylece yere çökmüş hıçkıra hıçkıra ağlarken omzuna değen el ile kendisine geldi. Yaşlı gözlerle yanına çökmüş endişeyle kendisine bakan Savaş'ı görünce sertçe yanaklarındaki yaşları temizleyip başını dikleştirdi.

BİR ADIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin