Keyifli okumalar... 💫
Güneş ışıkları pencereden içeri girip yere kurulmuş sofrayı, sofradaki kahvaltılıkları ve o sofranın başında sohbet eden çifti aydınlatıyordu.
Kahvaltı hazırlanmış, çay bardaklara doldurulmuştu. Savaş ve Pınar, sohbet ederek karınlarını doyururken yürekleri de bu doygunluktan nasibini alıyordu. Yaşanan olaylara rağmen yan yana oturmuş gülerek sohbet ediyorlardı. Hayatı olması gerektiği gibi yaşamaya başlamışlardı. Üzüntünün insanı mahkûm eden ağlarına takılmak yerine bütün duyguları hissetmek için kendilerine fırsat veriyorlardı.
Hayat, insan için yorucu bir serüvendi. Bu serüvenin bilinmezliği insana zor geldiğinden geleceğe yönelik planlar yapar dururdu. Hayattan en umudunu kesmiş insan bile farkında olmadan geleceği planlardı. Bu bazen bir meslek bazen de sadece bir ayraç olurdu. Okunan kitabın arasına konmuş bir ayraç bile insanın o kitaba geri döneceğim deme şekliydi.
Bazı insanlar hiçbir zaman o kitaba geri dönemez, bıraktıkları ayracı başka bir sayfaya taşıyamazlardı. Serüven bitmiş, gelecek planları yerlebir olmuştu.
Mutlu veya mutsuz, kısa veya uzun, zor veya kolay hiç fark etmezdi. Gün gelir hepsi karanlık içerisinde anlamını kaybederdi. Bu insanın kaçışı olmayan sonuydu. Sona doğru koşmayı değil yürümeyi tercih ettiğimiz zaman hayatı yaşanır hâle getirebilirdik.
Savaş ve Pınar şimdi el ele tutuşmuş o yolda yavaş adımlarla yürümeye başlamışlardı. İkisinin de koşmak ve birbirlerini geride bırakmak gibi bir niyetleri yoktu.
Kahvaltı, gelecek planları eşliğinde bittiğinde ikisinin birlikte olduğu dünya yavaş yavaş çatlamaya başlamıştı. Dış dünyaya adım atmanın zamanı gelmişti.
Pınar, kahvaltılıkları buzdolabına yerleştiren Savaş'a bakarken dakikalardır ertelediği durumu düşünmeye başlamıştı.
"Sence yapanı bulabilecekler mi? Gerçi bulsalar ne değişecek ki." Sorusu üzerine Savaş başını çevirerek ona kısa bir bakış attı.
Pınar, belini mutfak tezgâhına yaslamış düşünceli bir ifadeyle Savaş'a odaklanmıştı.
"Bulacaklar, belki de çoktan bulmuşlardır. Dava açarak maddî ve manevî olarak tazminat alabilirsin."
"Dava mı?" Kelimeler titreyerek dudaklarından döküldüğünde on sekiz yaşında mahkemedeki hâlini hatırladı.
Oturduğu sandalyede sıtmaya tutulmuş gibi titreyen vücudunu, bileğindeki soğuk metali, üzerine çevrilen bakışları, sorgulayan sesleri, salondaki boğucu havayı, avukattan yayılan şekerli kokuyu, kâğıtların hışırtısını her şeyi hatırlıyor, tekrar işitiyor, duyumsuyordu. Ama kendisine sorulan soruları, verdiği cevapları hatırlamıyordu. Sanki orada hiç konuşmadan dakikalarca titreyerek oturmuş ve sonra kalkıp sekiz yılını geçireceği yere gitmişti. Anıları, bölük pörçüktü. Yalnızlığı ise tastamam zihninin içerisindeydi.
"Pınar." Omzunu kavrayan parmaklar ve Savaş'ın sesiyle kendisine geldiğinde boşlukta yuvarlanan bakışları Savaş'ın endişeli bakışları ile kesişti. Bir adım uzağındaydı. "İyi misin?"
"Ev-" pürüzlü çıkan sesi kulaklarına dolunca sustu ve boğazını temizleyerek tekar cevap verdi. "Evet, iyiyim."
"Birden sessizleştin ve titremeye başladın. Ne oldu?"
"Dava etmesek olmaz mı?" Kalbini sıkıştıran konuyu açtığında korkunun sesiyle vücut bulduğunu hissetti. Savaş ile aralarında olan mesafeyi kapatarak kollarını ona dolayarak başını göğsüne yasladı. Şimdi korkuyla savaşabilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR ADIM
General FictionHapisten yeni çıkmış bir kız... Köyde sınıf öğretmenliği yapan bir adam... Birbirinden farklı bu iki insanın bir araya gelmesinin hikâyesi.