Keyifli okumalar...Arabanın farları gecenin karanlığını yarıp yolu aydınlatırken Savaş'ın bakışları durmadan yanında uyayan kıza kayıyordu. Böyle giderse bir kazaya sebebiyet verebilirdi. Temiz hava almak için penceresini biraz indirdi. Arabanın içine dolan havayı ciğerlerine doldururken küçükken anneannesiyle yaptığı kısa araba yolculuklarını hatırladı. Aylarca aynı yolları gidip gelmişler ve bir noktadan sonra Savaş yolları zihninin en derinlerine kazımıştı. Yaz veya kış farketmez, anneannesi arabanın pencerelerini açar ve rüzgarı yüzünde hissetmek isterdi.
Savaş için ise bu rüzgârlar her zaman rahatlatıcı olmuştu. İçindeki sıkıntılar sanki rüzgarın peşine takılıp kendisinden uzaklaşırdı. Rüzgârın sıkıntılarımızı peşine takması ne kadar mümkün olabilirdi? Çocuk aklıyla bunu sorgulamaz sadece kabullenirdi. Bazı şeyleri bazen sadece kabullenmek gerekirdi.
"Ne düşünüyorsun?" İşittiği ses ile bakışlarını kısa bir süreliğine yoldan ayırarak uyku sersemiyle kendisine bakan Pınar'a çevirdi.
"Hiçbir şey."
"Ne kadar yolumuz kaldı?" Pınar, ısrar etmeyip konuyu değiştirdiğinde bakışları sorusuna ek olarak dışarıda dolaştı. Gecenin izin verdiği ölçüde etrafa baktığında köye varmak üzere olduklarını gördü.
"En fazla on dakika sonra varmış olacağız."
"İyi."
Konuşma son bulmuş ve aralarında garip bir sessizlik vuku bulmuştu. Pınar kaçamak bakışlarla Savaş'a bakarken Savaş bütün dikkatini yola vermişti.
Yuvarlak yüz hatlarını örten kirli sakalları yoktu. Cildi pürüzsüz ve temizdi. Pınar bir adamın bu kadar güzel bir cilde sahip olmasını içten içe kıskandı. Saçları ise ince ve gürdü. Genellikle sağ tarafa doğru yatırdığı saçları gecenin yorgunluğundan olsa gerek karışmış ve alnına düşmüşlerdi. Şuan göremiyor olsa bile Pınar adamın zeytin gibi gözlere sahip olduğunu biliyordu. Bazen o bir çift göz gözlerine değiyordu ve Pınar bütün bedeninin bir deprem etkisiyle sarsıldığını hissediyordu. Adam sanki içini okur gibi bakıyordu. Ne düşündüğünü biliyorum Pınar, diyordu. Böyle savunmasız, çırılçıplak kalma düşüncesi ise Pınar'ı korkutuyor ve kabuğuna çekilmesine sebep oluyordu.
Bakışları adamın direksiyonu tutan ellerine kaydı. Büyük elleri vardı ama parmakları ellerinin büyüklüğünü telafi etmek istercesine uzun ve güzellerdi. Bu adamın sahip olduğu birçok şey güzeldi. Pınar başka nasıl tarif edebilirdi, bilmiyordu. Aynaya baktığında kendisinde göremediği bütün güzellikler bu adamın üzerinde toplanmış gibiydi. Kız güzelliği gibi değildi bu durum, farklı bir şeydi. Temiz, derli toplu ve albenisi olan bir adamdı. Acaba Savaş bu özelliklerinin farkında mıydı? Pınar, ansızın adamın kaç yaşında olduğunu ve neden evlenmediğini merak etti. Kendine uygun birini mi bulamamıştı yoksa evlenmek istememiş miydi? Kendisini ilgilendirmeyen bu soru sinsi bir yılan gibi zihninde dolaşıp cevap istiyordu. Dili ise susmanın daha hayırlı olacağına karar vermiş olacak ki bu soruyu dillendirmek gibi bir girişimde bulunmuyordu.
"Yüzümde bir şey mi var?"
"Ne?"
"Çok dikkatli bakıyorsun. Yüzümde bir şey mi var diye merak ettim."
"Hayır, ben özür dilerim. Dalmışım."
"Özür dilemene gerek yok istediğin kadar bakabilirsin." Savaş'ın kendisine bakıp muzipçe gülümsemesi karşısında Pınar utanarak bakışlarını adamdan kaçırdı. Yanakları ateş almış gibiydi ancak Pınar yanaklarının ısısına rağmen ellerini yanaklarına götürme isteğini frenledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR ADIM
General FictionHapisten yeni çıkmış bir kız... Köyde sınıf öğretmenliği yapan bir adam... Birbirinden farklı bu iki insanın bir araya gelmesinin hikâyesi.