Bölüm-37- Kayıp...

3.8K 464 106
                                    

Keyifli okumalar...

İnsanlar farklı imkânlarla doğup büyürdü. Kimisi bu imkânları genişletir kendisine sağladığı bambaşka bir dünyaya adım atardı, kimisi de doğduğu gibi ömrünü tüketirdi. Pınar, İzmir'in küçük bir kasabasında dolaşıp evlerindeki eksikleri tamamlamaya çalışırken çevresindeki insanlara şaşkın gözlerle bakmaktan kendisini alıkoyamıyordu. Bambaşka bir yaşamdaydı. İnsanlar, mutlu ve ilgiliydiler. Her girdiği dükkânda yeni birisiyle tanışıyordu. Yüzlerinde kocaman gülümsemeyle kendisine nasıl olduklarını sorup sohbet etmeye çalışmalarına Pınar bir türlü alışamıyordu. Bu kadar basit bir duruma bile ayak uyduramadığı için zaman zaman utanıp kabuğuna çekilme isteğiyle dolup aşıyordu. Ancak bu istek çok kısa sürüyordu, kendisini kapatmayacaktı kendi kendine verdiği sözler için sonuna kadar sınırlarını zorlayacaktı.

Kimsenin onu bir şeyler için kınadığı ya da yüzüne kötü bir suç işlemiş gibi baktığı yoktu. İnsanlar kendi yaşamlarının tantanasına kapılıp gitmişti. Pınar'ın zihninden geçirdiği onlarca düşüncenin birisini bile geçirmiyorlardı fakat yıllarını kendi köşesinde yaşamış biri için büyük adımlar atmak kolay değildi. Hapishane ve köyünün dışında başka bir çevrede bulunmadığından üzerindeki çekingenliği atamıyordu. Yirmi altı yaşında küçücük bir çocuğun ruhuna sahipti.

"Merhaba, meyve suyumuzun tadına bakmak ister misiniz?" Yanından gelen ince bir sesle irkilerek düşüncelerinden sıyrılan Pınar çevrede dolanan bakışlarını genç kızın üzerine çevirdi. Yüzünde kocaman bir gülümseme, elinde tepsisi hemen yanında kendisine bakıyordu.

"Tabii, ne kadar?" Pınar, tepsideki bardaklardan birine uzanmadan önce çantasından para almaya davranmıştı ki kızın sözleriyle durdu.

"Ücretsiz, dükkânımız yeni açıldı. Tanıtım amaçlı dağıtım yapıyoruz."

"Ah, anladım. Teşekkür ederim." Pınar, bardaklardan birisin alıp içindeki meyve suyuna kısa bir bakış attı.

"Nar suyu, isterseniz elma ve vişne suyumuz da var." Genç kızın bakışlarıyla tepsideki diğer bardakları işaret etmesi üzerine Pınar içten bir şekilde gülümsedi.

"O zaman nar suyunu bırakıp elmayı alabilir miyim?"

"Tabii ki, isterseniz ikisini de alabilirsiniz."

Pınar, elindeki bardağı bırakıp rengi daha açık olan ve elma suyu olduğunu düşündüğü bardağı eline aldı. "Teşekkür ederim, bu yeterli. Dükkânınızın ismi neydi?"

"Denizyıldızı kafe. Şu karşıdaki, küçük yer." Pınar karşıdaki kafeye baktığında gerçekten de kızın söylediği gibi küçük bir kafeyle karşı karşıya geldi.

"Ne güzel, umarım bir sürü müşteriniz olur."

"Teşekkür ederim, iyi günler."

"İyi günler." Pınar, yanından ayrılan kızın arkasından bakmayı kesip bakışlarını önünde durduğu bankaya çevirdi.

Savaş kısa bir işinin olduğunu söyleyip bankaya girdiğinde Pınar da çevreye bakınma isteğiyle dışarıda durmayı tercih etmişti. Bardaktaki elma suyundan bir yudum aldığında kaşları şaşkınlıkla yukarı kalktı. Daha önce hiç elma suyu içmemişti ve farklı bir tadı vardı. Ekşi ama tatlıydı da. Bir yudum daha aldığında garip bir şekilde bu tadı sevdi. Kısa bir süre sonra bardağındaki meyve suyunu bitirdi ve elindeki karton bardağını atmak için biraz ilerideki çöp kovasına doğru ilerledi.

Karton bardağı çöpe atıp bankanın olduğu yere geri döneceği sırada bakışları renk renk kumaşların satıldığı dükkânı buldu. Kumaşlar ve ipler vitrinden o kadar cazip gözüküyordu ki Pınar kendisini oraya doğru ilerlerken buldu. Şuan için alamazdı belki ancak gidip kumaşların fiyatını sorabilirdi, ayrıca dikiş makinelerinin de fiyatını öğrenmek istiyordu. Ev için aldıkları eşyaları taksiti bittiğinde Savaş'a dikiş makinesi istediğini söyleyebilirdi. Evinin yanmasından daha çok yeni aldıkları dikiş makinesinin o yangında heba olmasına üzülüyordu.

BİR ADIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin