Öncelikle merhaba, nasılsınız?
Bölüm beklediğimden uzun zaman sonra geldi. Beklediğiniz için size bir açıklamayı da borç biliyorum. Son zamanlarda iş durumundan dolayı şehir değişikliği yaptım. Bambaşka bir şehir ve iş derken alışma durumum zor oldu. Moralsizliğimden dolayı da bölüm yazamadım. Kendimi bu yeni duruma tamamen adapte eder etmez düzenli bölümlere geri döneceğim. Umarım beni anlayışla karşılarsınız.Keyifli okumalar.. 💫🤍
İnsan yaşamı mı kısaydı yoksa insanlar mı kendilerine verilen zamanı kullanmayı bilmiyordu? Ölümsüz gibi yaşadığımızdan olsa gerek elimizdeki sınırlı zamanı boş uğraşlarla tüketip duruyoruz. Her anını dolu dolu yaşamamız gerekirken kimi zaman korkaklıktan kimi zaman da tembellikten akıp giden yaşamın içinde durup beklemeye devam ediyoruz. Yaşama ayak uydurmak yerine öylece sayılı nefeslerimizin eksilmesini bekliyoruz. İnsanoğlunun en büyük hastalığı belki de zamana kıymet vermemesiydi.
Pınar da yaşamının uzun bir süresini sadece nefes alarak harcamıştı. Bir şeyler için çabalamayı bıraktığı, amacını bulamadığı bir durumun içerisinde yıllarca sürüklenip durmuştu. Bazı düşünceler bazı yaşları beklerdi. Pınar de belli bir yaştan sonra kendisine yaptığı kötülüğü anlayabilmişti. Şimdi geçmişine inat günlerini dolu dolu yaşamaya çalışsa da hâlâ içindeki eksikliği dolduramıyordu. Kendi içerisinde açtığı keşke denizinde boğuluyordu. Her ne kadar çaba harcasa harcasın o denizi kurutamıyor, kendisini de boğulmaktan kurtaramıyordu.
Bakışları masmavi denizde dolaşırken parmaklarının arasındaki kum tanelerinin sıcaklığıyla hafifçe tebessüm etti. Bu yeni şehirlerinde ikinci haftayı geride bırakmışlar ve evlerine tamamen yerleşmişlerdi. Pınar, psikolojik destek almaya bile başlamıştı. Bugün ikinci seansından çıkmış ve doktorunun da önerisiyle deniz kenarında soluğu almıştı. Seans boyunca dağılan ruhunu denizin sesi ve kokusuyla toparlıyor, kendi duygularını sakince analiz edebiliyordu. Kendisiyle zaman geçirip benliğini kabullenmeye çalışıyordu.
Çalan telefonunun sesiyle kendisine geldiğinde bakışlarını denizden ayırıp çantasından telefonunu çıkardı. Yaşadığı kaybolma durumunun hemen ardından Savaş ona telefon almış ve yanından ayırmasını da yasaklamıştı. Bazen o kadar korumacı oluyordu ki Pınar onun bu hâline şaşırmaktan kendisini alamıyordu. Yaşamı boyunca hep gözden çıkarılan bir insan olmuşken şimdi birisi tarafından böyle el üstünde tutulmak zaman zaman hâlâ kendisini şaşırtıyordu. Oysa alışmıştı Savaş'a. Neyi sever, neyi sevmez biliyordu. Hangi durumlarda ne tepki verir hepsini istemsizce aklına kazımıştı. Sanki ömrü boyunca onunla yaşamış onunla yürümüş gibiydi.
Aramayı cevaplayıp telefonu kulağına götürdüğünde Savaş'ın huysuz sesi kulaklarına doldu. Bir de bu vardı: Bazen bir çocuk gibi oluyordu. Özellikle Pınar, kendisiyle ilgilenmediği zamanlarda. "Daha ne kadar oturmayı düşünüyorsun güzelim?"
Pınar bu soruya cevap vermeden önce kafasını çevirip görüş mesafesinde olan adama baktı. Sırtını arabaya yaslamış, elinde tuttuğu güneş gözlüklerini havaya kaldırmış kendisine bakıyordu. Pınar bu görüntü karşısında gülümserken oturduğu yerden kalktı. "Geliyorum, canın mı sıkıldı?"
"Bence bu sorunun cevabını biliyorsun."
Pınar kumlanan elbisesini temizleyip hızlı adımlarla Savaş'a doğru ilerlerken aramayı sonlandırıp telefonu çantasına koydu. Seanslardan sonra yalnız başına deniz kenarında yürüyüş yapıyor ve oturuyordu. Savaş ise bu sırada onu rahatsız etmeyecek bir mesafede sabırla bekliyordu. Pınar, yanına gelip kendisiyle yürüyüş yapabileceğini ya da oturabileceğini söylese de Savaş yalnız kalmasının daha iyi olacağını söyleyip beklemeye devam ediyordu. Onun kendisi için yaptıklarına karşı olan minnettarlığını kelimeler anlatamazdı. Savaş sayesinde yaşamanın ve koşulsuz sevilmenin ne demek olduğunu anlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR ADIM
Fiction généraleHapisten yeni çıkmış bir kız... Köyde sınıf öğretmenliği yapan bir adam... Birbirinden farklı bu iki insanın bir araya gelmesinin hikâyesi.