Bölüm -28- Evim...

4.9K 545 71
                                    

Keyifli okumalar... 💫💫💫🎈🎈🎈

Yüksek bir uçurumdan uzatılmış görünmez bir ipin üstünde cambazlık yapıyordu. Görmediği bir ipte yürümenin zorluğuna eklenen denge sorunu zaman zaman adımlarını tereddüte düşürüyordu. Ancak Pınar, arada bir aksasa bile senkronize attığı adımlarla ilerlemeye devam ediyordu. Ne geriye, geçmişine ne de aşağıya, amansız bir ölüme bakıyordu. Onun için tek bir yol vardı: ilerisi.

Ne yaşarsa yaşasın inatla o yolda ilerlemeye devam ediyordu ve edecekti. Şimdi elindeki bıçaklara bakarken kendini o ipin üzerinde hissetti. Adımları birbirine dolanmış, dengesi sarsılmıştı. Belki düşmezdi ancak yüreği bir kez bu sarsıntıyı hissetmiş ve sahiplenmişti.

Derin bir nefes alıp bıçakları olması gereken yere, çekmeceye bıraktıktan sonra elinde kalan küçük bıçağı salatalığın yanına bıraktı. Savaş ile konuşmalıydı. Ona böyle bir şey yapmayacağını söyleyecekti. Evini, eşyalarını kaybetmişti ve bu kayıp onu sarsmıştı. Bir süre içinde yokluğunu ve acısını da taşıyacaktı ancak yangının ondan aldığı evi de eşyaları da Pınar'ı yıkmazdı. Hem nasıl yıkılabilirdi ki? Yanında Savaş vardı, kendisi için olmasa bile Savaş için yaşama tırnaklarını geçirir inatla direnirdi. Allah'ın belirlediği zaman gelmediği müddetçe onu arkasında bırakıp gitmezdi, gidemezdi.

Ondan birkaç adım uzaklaşsa bile özlerdi. İlgisini, sesini, kokusunu, kollarını, bakışını, gülüşünü... Onunla ilgili en ufak şeyleri bile özlerdi. Savaş, onu hayatım bitti dediği bir noktadan çevirmişti. Onun varlığı bile dayanama gücü veriyordu.

Eğer birkaç ay önceki Pınar, dün yaşananları yaşamış olsaydı büyük ihtimalle kendisini kaybeder ve Savaş'ın korktuğu sınırda dolaşmaya başlardı. Ama o Pınar'ın kimsesi yoktu. Gülmek için bir sebebi, yaşamak için bir nedeni hiçbir şeyi yoktu. Fanusun içinden alınıp okyanusa atılmış birisiydi fakat şimdi olduğu Pınar bambaşkaydı. Savaş onu değiştirmiş, ona yaşamının güzel bir şey olduğunu göstermişti. Hayat, hiç de bizim sandığımız gibi bitti dediğimiz noktada bitmiyordu.

Aklına gelen düşünceleri bölen suyun taşma sesiyle kendini toplayarak hızlıca çayı demledi. Bakışları tekrardan tezgâhın üzerindeki bıçağa kaydığında kahvaltı hazırlama işini kısa bir süre erteleyerek mutfaktan çıktı ve Savaş'ın odasına doğru ilerledi. Açık kapıdan içeri parmak uçlarında girerek köşeye bırakılan hırkayı eline aldı ve odadan çıkmadan önce kendisine hâkim olamayarak Savaş'a baktı.

Bakışları, bir eli başının altında diğer eli karnının üzerinde sırt üstü uyuyan adamı bulunca kaşları çatıldı. Nasıl bu şekilde uyuyabilirdi ki? Uyandığında büyük ihtimalle kolu ağrıyacaktı. Ona doğru bir adım attığında yaptığının farkına vararak kendisini durdurdu.

Onun yaralı yüzüne baktığında omuzları büyük bir yenilgi almış gibi çöktü. Kendisi yüzünden böyle yaralanmış olması... Kokusunun sindiği odadan ayrılmak yerine ciğerlerini derin bir oksijenle doldurdu. Onu uyandırmaktan çekinerek dizlerinin üstüne çöktü ve sessizce bakışlarını Savaş'ın yüzünde dolaştırmaya başladı. Alnındaki yara bandından, morarmış elmacık kemiğinden kayan bakışları onun kirli sakallarında durdu. Güzel adamdı. Kalbi güzeldi, kendisi güzeldi. Pınar onun yanında eskiden kendisini değersiz, kusurlu hissederdi. Ancak bir süredir sanki onun güzelliğine bulanmış gibi hissediyordu. Savaş, hissettiriyordu. 

Parmakları onun yüzünde gezinmek arzusuyla sızladığında ellerini birbirine kenetledi. Sonra diye düşündü. Sonra.

Bakışları son olarak dudağındaki yaraya kayınca hafif bir tebessüm kendi dudaklarını yokladı. Kendini, güvende hissediyordu. En son ne zaman böyle hissetmişti, hatırlamıyordu. Ancak Savaş'a her baktığında kendisini güvende hissediyordu. Sanki Savaş onun etrafına görünmez bir duvar çevirmiş ve hemen kapısına da kendisini nöbetçi dikmişti.

BİR ADIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin