Bölüm 13 - Cinin İni

345 37 21
                                    

Melek bağları tahmin ettiğim üzere biraz işe yaramıştı ama öfkesi işte o bir türlü dinmemişti. Aksine daha da sinirlenmiş bir türlü sakinlemek bilmemişti. Hava kararmaya başladığında onda bir takım değişiklikler gözlemeye başlamışlardı. Bu endişeli tavırları beni de meraklandırmıştı.

Onun tüm öfkesini üzerime çekmeme neden olsa dahi onu görmeliydim. Yattığı odaya girdiğim anda soluk teninin kızarmaya başladığını gördüm. Meleklerin dediklerine göre soğuk teni ısınmaya başlamıştı. Bu ne demekti bilmiyordum. Cinler bunun iyi olmadığını onun hasta olduğunu söylüyordu.

Elimle yüzüne dokunduğum anda yüzünü sola çevirdi. Onu rahat bırakmamı ölüme ilk adımını attığını haykırdı. Daha önce de bu şekilde olmuştu demek.

"Arel sen ölmeyeceksin bu olmayacak."dedim kendimde bu sözlerin doğruluğuna inanmak istiyordum.

Gülmeye çalıştı "hayır öleceğim ben bunu daha önce de yaşadım ve emin ol bu iyi halim birkaç güne kalmadan alevler bedenimi yeniden esir alacak. Cehenneme girip girip çıkacağım. Sonrasını bende bilmiyorum çünkü Barın o zaman gelmişti ve ben iyileşmiştim. Dediğim gibi ya öleceğim ya gideceğim sen karar ver."

Sen karar ver! Bu cümlenin sonucu bir hayatın yaşamasına ya da son bulmasına neden olacaktı. Ölmesi mi gitmesi mi? Sevdiğiniz birinin gözlerinizin önünde ölmesindense gitmesine izin verirdiniz. Sonsuza kadar görmeyecek olsanız da onun yaşamasına boyun eğerdiniz. Ama onunki yaşamaktan beter bir durumdu. O bir kukla olacaktı. Barın'ın emri altında bir silah olacaktı. Öyle yaşamasındansa ölmesi daha iyi değil miydi?

Bana bunun sonunda öleceğini söylediğinden beri bunu düşünüyordum. Öyle yaşamayı kim isterdi ki? Nitekim ben Arbuz'un esiri olmayı kabullenmektense ölümü seve seve kabul etmiş ona beni öldürmesi için yalvarmıştım. Ama Arel henüz neyi seçmesi gerektiğinden emin bile değildi. Eğer durumu ağırlaşır da ölmekten korkarsa ve onu geri götürmemi isterse bunu yapabilir miydim?

Dışarıya kendimi attım ve serinliğin yüzüme vurmasıyla derin derin nefesler aldım verdim. İyi geleceğinden değildi ama zihnimi tamamen boşaltmalı ve mantıklı olana odaklanmalıydım.

Evet şimdi bunu nasıl düzeltecektik? Nira hala gelmemişti yani henüz işe yarar bir bilgi edinememişti. Gelmezse ne yapacaktım? Arel'in söyledikleri doğruysa çok fazla vaktimiz yoktu daha da ağırlaşacak o cehenneme girecekti alevlerin arasına. Tüm bedenim bu düşünce ile titredi ellerimi hızla kollarıma sardım. Cehennem miydi geçtiğim tüm o yollar bilemiyordum fakat alevlerin arasında cayır cayır bende yanmıştım. İkimizde neredeyse aynı yollardan geçiyorduk. Bu nedenle mi ruh eşimdi?

Ardımdan gelen adımları duydum ve döndüm. Işıl kızarmış gözleriyle bana bakıyordu. "Ne yapacaksın?"dedi boğuk bir sesle.

"Bilmiyorum gerçekten bilmiyorum. Sadece Nira'nın iyi bir haberle gelmesini bekliyorum."

"Ölmesini bekliyorsun kısaca." Bakışları nefret doluydu duyguları da öyle.

"Onun ölmesini dilediğimi mi sanıyorsun?"dedim sesimin yükselmesine engel olamadan.

"Ama onu düşmana teslim etmektense ölmesini tercih edersin bunu biliyorum"dedi öfkesini üzerime boşaltarak.

"Bunu dediğine inanamıyorum. Gerçekten bunu yapacağımı mı düşünüyorsun?"

"Bana yapmayacağını söyle bunu yapmayacağını onu Barın'a geri götüreceğini söyle."dedi.

Ama ben söyleyemedim bunu yapacağım diyemedim. Diyemezdim. Onu o canavara teslim ederek Arel'in daha büyük acılar çekmesine neden olamazdım. "Gördün mü bak söyleyemiyorsun. Onu götürmektense ölmesine göz yumuyorsun. Çünkü sen busun bencilsin. Kendinden başka bir şeyi düşünmüyorsun. Arel'i sevmiyorsun o nedenle bir önemi de yok."diye konuşmaya devam ederken kestim sözünü.

Tesir III "Tamamlandı"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin