HIZLI HIZLI BÖLÜM YAZIYOM HEYECANDAN! AY BİSMİLLAH. NE OLACAK ACABA?
Bu arada final değil merak etmeyin.
🖤
Hiçbir şeyin farkında değildim. Her şey anlamsızdı. Polisler gelmişti. Parmak izlerine bakılmıştı. Kamera kayıtlarına bakılmıştı. Ama oğlumdan, mucizemden tek bir iz bile yoktu.
Telefonumu açtım saate bakmak için. Ama gözüm tarihe kayınca durmayan gözyaşlarım daha da arttı. Günlerdir uyuduğum uykunun bile farkında değildim.
Yağız'da benden farksız değildi. Oturduğumuz yerde uyuya kalıyor oğlumuzu aramak için nereden başlasak diye düşünüp duruyorduk. Ama elimizde tek bir ipucu bile yokken evden dışarıya çıkamıyorduk.
Giriyordu. Kucağında oğlumuzla çıkıyordu. Sonra beyaz, camları filmli bir arabaya biniyordu ve sağa doğru gidiyordu. Sonrası ise kayıptı. Yer yarılıyordu ve içine giriyordu sanki. Oğlumdan başka bir iz yoktu.
"Dolunay. Uyu biraz istersen." dedi Yağız yanıma oturup bana bir bardak su uzatırken. Suyu alırken başımı iki yana salladım. "Gece bulunana kadar rahatça uyuyabileceğini sanmıyorum. Üstelik sen de benden farklı değilsin Yağız."
Arkaya yaslanıp şakaklarını ovduğunda ben de suyu içip boş bardağı masaya koydum. Bacaklarımı altımda toplayıp başımı Yağız'ın omzuna koydum. "Ya oğlumuzu bulamazsak?"
Yağız hemen benden ayrılıp yüzümü avuçları arasına aldı. "Sakın Dolunay! Bunu aklından bile geçirme. Dünyanın bize en uzak noktasının en küçük deliğinde bile olsalar. Onu bulacağım. Sakın bir daha bunu düşünme. Tamam mı hayatım?"
Dolu gözlerimle Yağız'a baktım. "Üç gün oldu Yağız. Tek bir iz bile bulamıyorlar. Onsuz daha ne kadar dayanabilirim bilmiyorum."
Yağız sarıldı bana. "Lütfen. Sen de yıkılırsan olmaz. Tek başıma yapamam."
"Lütfen oğlumuzu bulalım." dedim yalvarırcasına bir annenin fısıltılı feryadıyla.
Başını salladı ve sarıldı bana. "Söz veriyorum. Oğlumuzu bulacağız. Sonra bir daha hiçbir şekilde bozulmayacak bir aile olacağız."
"Korkuyorum."
"Anlıyorum. Ben de korkuyorum. Ama kim bilir bundan sonra birbirimize ne kadar bağlanacağız."
Gülümsedim buruk bir şekilde ve sarıldım ona sıkı sıkı. Koskoca evde bizden başkası yoktu. Neboş'u, Selim'i herkesi yok sayarcasına Yağız'la öylece oturuyorduk. Onlar buradaydı belki ama varlıklarını bile hissettirmiyorlardı.
Sadece bize destek olmak için buradalardı. Hiçbir şey bulamıyorlardı onlarda bizim gibi. Hiçbir iz yoktu ki.
Tek tek evleri dolaşıp oğlumuzu bulma kararı almıştık artık. Tüm şehri, gerekirse tüm ülkeyi gezecektik. Bu fikir delirdiğimizin kanıtı olarak kafamıza yatmıştı.
Yapacaktık!
Ta ki bir gün elimize bir mektup ulaşana kadar.
"O ne?" dedi Yağız Neboş'a bakarken. Neboş 'bilmiyorum' anlamında dudağını büzüp Yağız'a uzattı mektubu. "Sana gelmiş oğlum."
Yağız hızla mektubu alıp koltuğa oturduğunsa ben de heyecanla oturdum yanına. Lütfen bir iz olsun. Lütfen...
Yağız mektubu okurken çenesinin kasılmasına, gözlerinin kararmasına, tüm bedeninin öfkeyle dolmasına, hepsine şahit oldum.
Kapı sesini duyan herkes aşağı inmiş merakla Yağız'a bakıyordu. "Orospu çocuğu!" diye mektubu önünde ki sehpaya fırlattı ve ayağa kalkıp salonda volta atmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SADECE İKİMİZ
RomantikBirbirine benzeyen iki insanın bir geceyi paylaşması sonucu olan olaylar... Yalnız bir anne ve pişman bir baba. Yağız ve Dolunay sarhoşluğun verdiği cesaretle bir geceyi paylaştı. Birbirlerine karıştıkları o gecenin sonucunu ise kimse tahmin edemed...