"Dolunay. On beş dakika sonra toplantı var. Sunumu senin yapman gerekiyor," dedi Gamze bana gülümseyerek. Gülümseyip, "Tamam işlerim bitmişti zaten." dedim. Teşekkür edip yanımdan ayrıldığında ofisimde yine yalnız kaldım ve sandalyeme yaslandım.
Elim karnıma gittiğinde, onu daha çok hissettiğimi fark ettim. Nerdeyse 3 aylık olmuştu.
Yaklaşık bir aydır burdaydım. O günden sonra, ne Yağız'ı ne de Cenk'i görmüştüm. Aslında iyi oluyordu. Onları görmek bana stresten başka bir şey getirmiyordu. En stressiz geçirmem gereken aylar cidden full stres altında geçmişti ve ben bebeğime bir şey olmadığı için şükrediyordum.
On beş dakika sonra ayağa kalktığımda bir karnıma saplanan acıyla ağzımdan bir inleme kaçırdım. Acı iki saniye içinde geçince, toplantı dosyalarını ve sunumu alıp, toplantının olacağı odaya gittim. Yavaş yavaş hâlâ toparlanmakta olan şirketin sahiplerinin yanından geçtim ve sunumu açmaya çalıştım.
Karnıma giren ikinci sancıyla, dudağımı ısırdım ve gözlerimi kapatıp derin nefesler almaya başladım. Omzumda bir el hissettiğimde yönetici mimar olan Murat'ı gördüm. Ben yönetici iç mimardım. Ama toplantılara birlikte katılıyorduk.
"Dolunay. İyi misin?" dediğinde başımı salladım ve derin nefesler almaya başladım. "Terlemişsin," dedi ve elini alnıma koydu. Elinin soğukluğuyla irkildim. "Sancın mı var?" dedi. "Bir kasılma geldi. Gelişiminde normal dedi doktor," dedim ve sunuma geri dönmeye çalıştım. "Bak doktora gitsen iyi olur. İyi görün..."
"Murat," diyerek kestim sözünü. "İyiyim ben."
Murat inanmadığını belli eden bakışlarla tekrardan oturduğunda yavaş yavaş geçen ağrıyı göz ardı ederek sunumu açtım ve yapılan orman evinin içini nasıl dizayn etmemiz gerektiği hakkında konuşmaya başladım.
Fakat arada sancı yokluyor ve sözümü yarıda kesiyordu. Bu birkaç kişinin bakışlarının üzerimde dolanmasını sağlarken, ben olabildiğince hızlı bir şekilde sunumu bitirmeye çalışıyordum. Yarım saat boyunca o şekilde sunum yaptım. Fakat yarım saatin sonunda zaten geçmemiş olan sancı artarak kendini belli ettiğinde ağzımdan bir inleme yükseldi, "Ah!"
"Şey. Ben izninizi istiyorum. Lütfen toplantıya devam edin. Benim acilen hastaneye gitmem lazım. Ah!" dedim ve elimle karnımı okşamaya başladım. Acı azalmıyor aksine artıyordu. Titreyen bacaklarımla adım atmaya başladığımda ağrımın arttığını hissediyordum.
Zorlukla toplantı salonundan çıktım ve odama gidip çantamı aldım. Titreyen bacaklarım ve kararan gözlerime rağmen olabilecek en hızlı şekilde asansöre gittim. Düğmeye bastıktan sonra duvardan destek aldım ve derin nefesler almaya devam ettim. Alnımda boncuk boncuk terler oluşmuştu.
Bir elim karnıma gidip yavaşça okşarken, derin nefesleriminii arasında onunla konuşmaya başladım.
"Lütfen beni bırakma. Lütfen gitme. Lütfen annecim. Sen de bırakma beni. Seni kaybedemem," dediğim sırada asansörün gelmesiyle olabilecek en hızlı şekilde asansöre binip zemin kata bastım.
Asansör duvarları sanki gittikçe daralıyor gibi hissederken, ellerimi yüzüme doğru sallayıp kendime hava yapmaya çalıştım. Asansör kata gelip, indiğimde sonunda bir nefes alabildim. Fakat sancım hâlâ kendini iyide iyiye belli ediyor, gözlerim hâlâ kararıyordu.
Şirketten çıkıp, zorlukla arabama girdiğimde ilk işim emniyet kemerimi takmak oldu. Olabildiğince hızlı bir şekilde arabayı çalıştırıp sürmeye başladım. Hastaneye giderken kırmızı ışığa denk gelmemle küfürler savurarak durdum.
"Lütfen gitme bebeğim. Benimle kal." dedim ve ışığın geçmesini beklerken kafamı arkaya yasladım. O sırada gözlerimin önünde ki benekler artmaya başladı. Ben kolumu bile kıpırdatamazken arkadan yükselen korna sesleri kulağıma uğultu şeklinde geliyordu.
Ağrı kendini kasılmalara bırakırken, gözlerimin önünde uçuşan benekler gitmiş ve ben bir anda kendimi karanlığa bırakmıştım.
🖤
Açılmamak için direnen gözlerimle, kulağıma uğultular geliyordu. Aklıma gelen şeyler gözlerim açılırken, bir odada olduğumu fark ettim. Yanımda kimse yoktu. Kolumu uzatıp, hemşire çağırma düğmesine bastıktan birkaç dakika sonra içeriye bir hemşire girdi.
"Nasıl hissediyorsunuz kendinizi?" dediğinde elim karnıma gitti. "Bebeğim. Hamileyim ben. O iyi mi?" dediğimde hemşire, "O konuda bir bilgim yok. Ben en iyisi doktor beyi çağrayım." dedi ve odadan çıktı.
"İyisin değil mi bebeğim? Lütfen öyle ol," dediğim sırada gözyaşlarım yanaklarımdan süzülmeye başladı. Kısa bir süre sonra doktor girdiğinde bakışlarım anında ona döndü.
"Günaydın hanımefendi. Adınız neydi?" diye sordu doktor. "Dolunay. Dolunay Yıldız." dedim.
"Peki Dolunay hanım. Neden burda oldu..." diyordu ki daha fazla dayanamayarak sözünü kestim.
"Her şeyi biliyorum, bebeğim iyi mi? Bana onu söyleyin." dedim resmen yalvarır gibi. "Evet. Bebeğiniz gayet sağlıklı. Sadece kadın doğum uzmanımızı da görünmenizi isteyeceğim. Ne olur, ne olmaz. Hamileliğin bu dönemlerinde bu tip kasılmalar normaldir. Geçmiş olsun." dedi ve beni odada tek başıma bırakıp çıktı.
İki elim birden karnıma giderken, gülümseyip kendimi yatağa bıraktım. "Oh. Çok şükür iyisin annecim. Bu kadar kasılma olmasını beklemiyorduk ha. Yaramaz şey seni," dedim.
Sonrası normal gelişti. O pis odadan çıktım. Doktora da kendi doktoruma görünmek istediğimi söyleyip hastaneden ayrıldım ve Selin'in olduğu hastaneye doğru sürmeye başladım. Telefonum çaldığında, Murat'ın aradığını gördüm. Radyodan telefonu açtığımda, Murat'ın telaşlı sesi kulaklarımı doldurdu.
"Dolunay sabahtan beri arıyorum yoksun. Selin'e de sordum buraya gelmemişsin. Nerdesin sen?" dedi.
"Murat tamam sakin ol. İyiyim. Bebekte iyi. Hastaneye giderken yolda, ışıklarda baygınlık geçirdim. Başka bir hastaneye götürmüşler beni. Selin'in yanına geçiyorum ben de şimdi zaten," dedim.
Murat dikkatli olmamla birkaç şey daha söyledikten sonra telefonu kapattım ve hastaneye sürmeye başladım. Murat ve Selin, görüşüyor gibilerdi. Ama ben onların arasında bir şeyler olacağına adım gibi emindim.
Yine böyle acilen hastaneye gitmem gereken bir anda beni Murat getirmişti ve Selin'le tanışmışlardı. Gerçekten yakışıyorlardı.
Hastaneye vardığımda, Selin'in zaten beni beklediğini bildiğimden vezneye uğrama gereği duymadım. Selin'in odasının boş olduğuna kanaat getirdikten sonra içeri girdim. Murat'la konuşuyorlardı.
"Böldüm kusura bakmayın. Benden sonra devam edebilirsiniz," dedim. Selin'in yanakları al al olurken, ben güldüm ve her zaman yaptığım gibi yatıp karnımı açtım. Neyse ki bugün pantolon giymiştim ve elbiseyle uğraşmak zorunda kalmamıştım.
Selin yanımda geldi ve karnıma bitti. "Yirmi beş milimetre olmuş bile. Biraz yaramaz bir ufaklığımız var." dedi ve bir düğmeye bastı.
O düğmeye bastığı an benim için zaman durdu. Kalp atışları. Bebeğimin minik kalbi çok hızlıydı. Normaldi ama yine de hızlı geliyordu. Dolan gözlerimin ve tüm duygusallığımın arasında zorlukla konuştum.
"O iyi değil mi?"
Başını salladı ve gülümseyip, "Sen de, oğlunda çok iyisiniz." dedi.
Oğlum mu?
"Erkek mi?" dedim gülerek. Gülümseyerek başını salladığında ellerimi yüzüme kapatıp kahkaha atmaya ve aynı anda ağlamaya başladım. Ah. Hamilelik hormonları beni deli gibi gösteriyordu. Ama bu, şu anda düşüneceğim son şeydi.
Benim bir oğlum olacaktı...
•Bölüm Sonu•
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SADECE İKİMİZ
RomanceBirbirine benzeyen iki insanın bir geceyi paylaşması sonucu olan olaylar... Yalnız bir anne ve pişman bir baba. Yağız ve Dolunay sarhoşluğun verdiği cesaretle bir geceyi paylaştı. Birbirlerine karıştıkları o gecenin sonucunu ise kimse tahmin edemed...