"Tamamdır. Yarın saat 1'de görüşmeye gelebilirim. Ben teşekkür ederim," dedim ve telefonu kapattım.
Alyssa ve Mark'a dönüp, "Mülakata çağırıldım." dedim. Yağız'ın şirketinden istifamı verdiğim anda başka şirketlere CV'mi yollamıştım. Şimdide mülakata çağırılmıştım.
Bir de nerdeyse 1 ay geçmişti o olayın üzerinden. 1 aydır işsizdim ve kafayı yemek üzereydim. Bir yandan Yağız'ın o gün söylediklerinin stresi. Bir yandan işsiz kalıp, bebeğime bakamama stresi.
Ama sonunda olmuştu. Ben başarıyordum. Başımda bir erkek olmadan. Yanımda anne veya babam olmadan bebeğime iyi bakacaktım. Ben kadındım yapardım.
"Dolunay. Kadın oldun ama pişman değil misin?" dedi Mark. Kaşlarımı çatıp ona baktığımda, "Yani ilk birlikte olduğun erkek patronun ya. Onu diyorum," dediğinde ben yüzümü buruşturup ona bakarken Alyssa, Mark'ın kolunun altından çıktı.
"Ne yaptım ya?" dedi Mark anlamadan.
"Cidden kadın olmayı bir zardan ibaret mi görüyorsun? En sinir olduğum şey ya. Bekaretim benim kadın olmamı belirleyen şey değil. Ben yıllardır yalnız başıma, kendi ayaklarım üstünde duruyorum, yıllardır kadınım ben." dediğimde Alyssa'da kafasını salladı.
Anlamıyorum gerçekten. Kadınlık bekaretten ibaret değil...
"Ay Dolunay şaka gibi ya." dedi Alyssa gülerek. 'Noldu' dercesine ona bakarken, "Bayağı iki aylık oldu nerdeyse. İnanamıyorum anne olacağına," dediğinde gülümsedim.
"Ben de inanamıyorum. Aslında ilk öğrendiğimde doğurmayı düşünmüyordum. Ama çok doğru hissettiriyor. Üç milimetre ne ya? Son kontrolde üç milimetre çıktı. Minicik bir kalp var," dedim. Ne ara gözlerim doldu, ya da ne ara ağlamaya başladım bilmiyordum.
Oturdum ve ağlamaya başladım. "Minicik daha ya. İçimde minicik bir can var." dedim ve ellerimi karnıma koydum. Mark bana boş boş bakarken, Alyssa, "Bakma öyle kıza ya. Hormonlardan her boka ağlıyor işte." dediğinde gözyaşlarımı silip kafa salladım.
"Saat kaç oldu? Geç kalmıyor musun?" dedi Mark. Telefonumdan saate baktım ve, "Kırk dakika kalmış. Hazırlanıp çıkayım haklısın." dedim ve kalkıp odama gittim. Bebeği öğrendiğimden beri dışarı çıkarken olabildiğince rahat giyiniyordum. İş görüşmeleri dışında...
Siyah bir tayt ve mavi bir tişört giydim. Alyssa gelip, "Niye hiç aldıklarımı giymiyorsun ama sen ya?" dedi. "O tişörtü giymem için en az altı aylık olmam lazım biliyorsun değil mi?" dediğimde omuz silkti. Alyssa hamileliği öğrendiğimizden en fazla bir hafta sonra bana hamilelik tişörtleri aldı. Yumurtadan çıkan bebek, sepette bir bebek, leyleğin ağzına bir bebek gibi tişörtler aldı. Ama hayatta giyeceğimi sanmıyorum.
"Neyse ben çıkıyorum," dedim. "Daha erken değil mi?" dediğinde, "Yürüyerek gideceğin. Hem aksattım bu aralar." dedim ve çantamı alıp çıktım. Ayağıma siyah spor ayakkabılarımı giydim ve evden çıktım.
Sahilden yürüyerek, gitmeye karar verdim. Deniz kokusu beni rahatlatıyordu. Bu durumda onu da rahatlatırdı. Yürürken yorulduğuma kanaat getirip biraz oturdum ve su içtim. Selin bana bol su içmemi söylemişti. Selin'in doktorum olmasına karar vermiştim.
"Cinsiyetini öğrenmek için daha ne kadar bekleyeceğim böyle ya. Çok heyecanlıyım bebeğim," dedim ve kalkıp yoluma devam ettim.
Yanımdan bir amca pamuk şekerle geçtiğinde kokusu psikolojik olarak burnuma geldi.
Hayır Dolunay. Hayır! Pamuk şeker yok. Yok. Yavrum istiyor ama olmazsa şimdi üzülür. Kendimle tartışmam bitince amcaya doğru dönüp bir tane pamuk şeker aldım. Hamilelik yüzünden öküz gibi yiyordum.
Yürürken yemekten vaz geçip hastaneye doğru yürüdüm. Zaten fazla yolum kalmamıştı ve oturup keyfini çıkara çıkara yemek daha cazip geliyordu.
Hastaneye vardığımda zaten randevum olduğu için direkt Selin'in odasının önünde beklemeye başladım. Pamuk şekerimi yerken, bebeğimin mutlu olduğunu hissediyordum. Çünkü birbirimizin hissettiklerini hissediyorduk.
Bir anda gözüm etraftaki insanlara kayınca herkesin yanında kocası veya sevgilisi vardı. Bazılarının karnı büyümüştü ve karnını okşuyorlardı. Benim gibi bir şeyler atıştıranlarda vardı. Burdaki bütün kadınlarla nerdeyse aynıydık. Hepimiz hamileydik ve bir destekçiye ihtiyacımız vardı.
Ama tek bir farkımız vardı; benim tek destekçim şu anda elimde olan pamuk şekerimdi. Ben her zaman bir aile kurmak istiyordum. Evlenip, bebeğimi kucağıma o zaman alacaktım. Şimdi bu hayalimin gerçekleşmesi imkansızdı. Hamileydim ve, yanımda ne kocam, ne sevgilim ne de bebeğimin babası vardı. İçimde ki hüzün kendini gösterirken ayağa kalkıp elimde ki boş çubuğu çöpe attım.
Oturduğumda elim karnıma giderken, onunda hüzünlendiğini hissettim. Ama hüznüme engel olamıyordum. Onu üzmek istemesem bile engel olamıyordum. Gözyaşlarım tane tane yanaklarımdan süzülmeye başladı.
Hiçbir zaman beni destekleyen bir kocam, ya da sevgilim olmayacaktı. Hatta bebeğimin babası bile beni desteklemiyordu. Ailem olmayacaktı.
Aslında ben, hiçbir zaman aile kuramayacağım bir adamdan hamile kalmıştım...
•Bölüm Sonu•
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SADECE İKİMİZ
RomanceBirbirine benzeyen iki insanın bir geceyi paylaşması sonucu olan olaylar... Yalnız bir anne ve pişman bir baba. Yağız ve Dolunay sarhoşluğun verdiği cesaretle bir geceyi paylaştı. Birbirlerine karıştıkları o gecenin sonucunu ise kimse tahmin edemed...