Ellerinize kuvvet...🖤
Eve girdiğimde anahtarı bir kenara fırlattım.
Buse'nin tepkisi pekte iyi olmamıştı. Bana bağırması, eline gelen her şeyi fırlatması ve üzerime atlaması derken kendimizi müdürün odasında bulmuştuk. Neyse ki veliler aranmadan hocaya durumu açıklamış ve kenara çekilmiştik.
Ama Buse sadece tek teneffüste tüm okula ayrıldığımızı duyurmuştu. Tabii abartarak... Sanırım Buse gerçekten gelecekte evleneceğimizi düşünüyordu.
Çantamı kenara bıraktıktan sonra yukarı çıkıp üstümü değiştirdim. Akşama kadar bir daha değiştirmeyeceğimi düşünerek bordo bir sweat ve siyah bir kot giydim.
Beyaz spor ayakkabılarımı giydikten sonra hiç beklemeden ve telefonumu dahi almadan hızla indim aşağı. Montumu giymeden bahçeye çıktığımda hızla meşe ağacına doğru yürüdüm.
Hafif uçuşturan karda soğuktan ölmem muhtemeldi. Ama yine de şu an bunu yapmaya ihtiyacım vardı.
Ağacın altına oturup bağdaş kurdum. Kapüşonumu geçirdim ve derin bir nefes aldım.
"Buse'nin yanlış olduğunu bilmeliydim. Bana bu kadar takacağını düşünmemiştim. Özür dilerim."
Ellerimle oynarken başımı kaldırıp meşe ağacının dallarına baktım. Şu an fazlasıyla üşüyordum ama bunu umursamadım. Hasta olacaktım ve ateşler içinde yanacaktım ama yine de umurumda değildi işte. Konuşmaya ihtiyacım vardı.
"Bir kere olsun yanlış kişiyi bulma hakkım yokmuş gibi hissediyorum. Babamla ilgili bu. Babam o kadar çok şey yaşamış ki bir de benim üzüntümü kaldırmaya çalışmasını istemiyorum. Bana bakması bile onun için yükmüş gibi hissediyorum."
Sol gözümden bir damla firar ederken başımı eğdim.
"Babama yük olma hissi o kadar ağır geliyor ki bazen. Kim ne derse desin zor geliyor. Her doğum günümde kendimi suçlamadan edemiyorum."
Gözyaşlarım artık kendini durdurmayı bıraktığında ve yanaklarımdan aşağı süzüldüğünde başımı kaşıdım parmak ucumla.
"İnsanlar evlatları üzülünce üzülürmüş. Bu yüzden hiç hata yapma şansım yokmuş gibi hissediyorum. Yaşadıkları ona yetmiş ve üstüne bana bakması... Çok zor."
Babama bir kez olsun kendi yükümü taşıtmak istemiyordum. Biliyorum benim yüküm dersler ve sınav notlarından başka bir şey değildi. Ama bu bile benim için önemliydi ve bunlardan düşük alarak üzülme hakkım bile yokmuş gibi geliyordu.
"Gece!"
Arkamdan gelen sesle başımı o yöne çevirdim. Babam elinde bir monta bana doğru geliyordu. Üstünde lacivert bir gömlek ve benimki gibi siyah bir pantolon vardı.
Ona fark ettirmeden gözyaşlarımı silip ayaklandığımda yanıma gelip montu omuzlarıma koydu.
"Buz gibi havada ne yapıyorsun oğlum sen burada?"
Bir babama bir ağaca bakıyordu. "Ben... şey..."
Babam ağaca baktı ve derin bir nefes alıp kollarıyla sardığı gibi beni kendine çekti. Kollarımı babama doladığımda o da saçıma öpücük kondurdu. "Tamam, biliyorum."
"Kendimi suçlamadan duramıyorum. Bana baktığında onu gördüğünü ve kötü hissettiğini de biliyorum. Baba çok ağır geliyor." dedim ilk kez her şeyi açık açık söyleyerek.
"Saçmalama. Sakın Gece! Sakın böyle bir şey düşünme. Sen bana verilmiş en güzel şeysin. Bunu düşünme."
"Ama ben anneme benziyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SADECE İKİMİZ
RomanceBirbirine benzeyen iki insanın bir geceyi paylaşması sonucu olan olaylar... Yalnız bir anne ve pişman bir baba. Yağız ve Dolunay sarhoşluğun verdiği cesaretle bir geceyi paylaştı. Birbirlerine karıştıkları o gecenin sonucunu ise kimse tahmin edemed...