1.BÖLÜM "ALDATILMAK"

51.1K 913 202
                                    

Başlamadan önce, hikâyede bulunan bolca mantık hatasının, kurguda olan eksikliklerin gayet tabii farkındayım. Çünkü ben bunu yazalı üç yıl oldu. Hikâyeyi kaldırıp baştan yazabilirim veya düzenleyebilirim fakat artık öyle boş geçirip bölüm yazmaya, ve hatta düzenlemeye ayıracağım bir zamanım yok. Sadece okuyup geçmenizi öneririm.

Uzun zaman yazmış bulunduğum ve hâlâ daha okunmaya devam ettiği için kaldırmıyorum. Yoksa saniye düşünmem.

İyi okumalar.

***

Saçımdan kalemi çekmemle omzuma döküldü saçlarım. Önce toplu halde, sonra tel tel ayrıldı açık sırtımda. Saatlerdir aynı şekilde duran saçlarımdan sebep saç köklerim bana işkence edercesine zonkluyordu.
 
Başım masaya düşmek üzereydi. Şu anda uyumamamı sağlayan tek şey, akşam Cenk'in bana yapacağını söylediği sürprizdi. Cenk'le uzun süredir beraberdik. Yani sahiden uzun süredir beraberdik. Yıllara aşkın süredir sevgiliydik ve son zamanlarda da beraber yaşıyor gibiydik.
 
Üniversitede tanışmıştık Cenk'le. Farklı bölümlerdeydik ama aynı kampüsteydik. Ortak arkadaşlarımız vasıtası ile de denilebilir.
 
Alyssa ve Mark... İkisi de zamanında değişim öğrencisi olarak gelmişti Türkiye'ye. İkisiyle de çok yakın arkadaştım. Cenk de arkadaştı lakin benim kadar yakın değildi.
 
Sürprize gelirsek... Sanırsam kendisi benimle evlenme planları kuruyordu ve bu akşam ilk adımını atacaktı. Sebep bir, Alyssa onu elinde bir kutuyla mağazadan çıkarken görmüştü. Sebep iki, Cenk bu aralar ha bire baba olmak istediğini söylüyordu. Sebep üç, çok alakasız bir günde bana sürpriz yapacağını söylemişti.

"Dolunay..." Simge'nin sesine doğru dönerken o an fark ettim havanın durumunu. Siyahın hükmünü sürdürdüğü saatlere gelmiştik resmen. "Akşam olmuş ya," diye söylendim belki onun bile duymayacağı kadar dev bir fısıltı ile. Simge, Yağız Bey'in özel sekreteriydi. Ben şirketin iç mimarlarından biriydim sadece.
 
Simge beni onaylayarak ofisimden ayrılırken ayağa kalktım. Beyaz büstiyerimi ve siyah deri pantolonumu elimle silkeledim. Krem rengi tek şeritli ayakkabım, ayak tabanımı sızlattı attığım her adımda. Çantamı da koluma taktığım vaktim ayrıldım ofisten.
 
Topuklu ayakkabıya alışıktım. Yıllarım çalışırken topuklu ayakkabı giymekle geçmişti. Ama hâlâ daha çok ayakta durduğum zamanlar ayaklarım bana işkence ediyordu.
 
Bugün üç ayrı toplantıya girmiş ve sunum yapmıştım. Yani fazlasıyla ayakta durduğum söylenebilirdi.
 
Simge'nin yanına gidip onunla birlikte asansörü beklediğim sırada esnememle elimin tersi ağzıma örtüldü. "Dolunay iyi misin?" Asansöre bindiğimizde Simge'ye dönerek başımı salladım.
 
"İyiyim, bugün çok yoruldum sadece. Ama iş işte. Her şeyden önemli."
 
Gerçekten her şeyden önemliydi işim benim için. Söz vermiştim aileme tek başıma bile güçlü olacağıma. Bugünlere gelmek için çok uğraşmıştım. Daha mezun bile olmadan şirketten şirkete koşmuştum. Bugün ise Türkiye'nin en prestijli şirketlerinden birinde yönetici iç mimardım. Sözüm sözdü. Ben sözümden dönmezdim.
 
Beraber asansörden indiğimizde heyecandan adım adım, büyük bir hızla ilerledim şirketin kapısına kadar. Ve bir anda sorguladım telefonumun yanımda olup olmadığını. Adımlarımı durdurmadan çantamı açmaya çalışırken bana çarpan bedenle birkaç adım sendeledim -ki neredeyse topuğum kırılıyordu sanırım.
 
"Yavaş be!"

Tabii saliseler sürdü hem çarptığım hem de çemkirdiğim adamın patronum olduğunu anlamam. "Yağız Bey," dedim utancımdan adamın yüzüne bakamazken. "Kusura bakmayın. Ben bir anda çıkınca, yani sizi de göremedim. Bir de tüm günün yorgunluğu mesai çıkışı. Zaten sinirliyim. Bir anda şey olunca..." Kahkahası böldü sözlerimi. Dudağımı dişlerken daha da rezil olduğumu fark ettim.
 
"Önemli değil Dolunay," dedi kahkahasının yerini gülümsemesi alırken. "İyi akşamlar sana."
 
"Size de."
 
Ve biliyor musunuz? Telefonum da çantamdaydı.
 
İlk işim her zamanki park yerimde duran arabama ilerlemek olurken yorgunluğumu atmam için yardımcı olan tek şey, şu bomba sürprizin hayalleriydi. Tam anlamıyla bir birliktelik yaşamamıştım ama bazı temaslarımız olmuştu yakın durmamızın getirisi ile. Belki bu gece olurdu bir şeyler.
 
Olabilecek en kısa vakit aralığında eve gelirken kapının önüne park ettim arabamı. Ve kendime nasihat vermeye başladım bu sefer tüm gün heyecanlanan ben değilmişim gibi.
 
Hayır Dolunay, sakin ol. Evlenme teklifi etmezse bu heyecanın kursağında kalacak. Daha küçük şeylere de hazır ol.
 
Apartmana girdiğim vakit kalbim küt küt atıyordu şakasız. Yerinden çıkacak gibiydi. Anahtarımı çıkarırken derin bir nefesi de içime çektim beraberinde. Sakin ol...
 
Anahtar yardımı ile açtığım kapıdan içeri girerken hemen ardımdan kapattım kapıyı. Çantamı askıya asarken gözlerim bir saniye olsun ayrılmıyordu bu süslerden.
 
Yer, kırmızı gül yaprakları ve mumlarla doluydu. Sayısı saymaya yorulacağım kadar çoktu. Salonda bu süsleri takip ediyor ve yanında balonları da getiriyordu. Ellerim istemsiz dudaklarıma örtülürken gülümsedim etrafa.
 
Her şey tamamdı. Oturmuştu ama Cenk neredeydi?
 
Yüzümdeki gülümseme bir saniye olsun kaybolmadı. Odasında olduğunu düşünerek odasının önüne gittiğimde duraklama sebep olan şey gelen birtakım seslerdi. Kaşlarım çatılı şekilde içerden gelen sesleri algılamaya çalıştım. Ama kulaklarıma ulaşan tek ses, tiz bir çığlığın getirdiği "Ah!" sesiydi.
 
Zevk veya değil, inlemeyi duyduğum an dalmıştım odaya. Ve yanılmıyordum. Benim sevgilim, çırılçıplak bir şekilde, yüzünü değil sadece beline doladığı bacaklarını gördüğüm kızın üzerinde hareketlerini sürdürürken benim odaya girdiğimi bile fark etmemişti.
 
Gözlerimi yumup derin bir nefes almaya çalıştım. Olmadı! "Cenk!" Bağırışım değil odanın, evin dahi içinde yankılanırken ancak farkına vardılar geldiğimin.
 
Kızın yüzünü de o an gördüm ve başımdan aşağı kaynar sular döküldü ikinci kere. Alt komşumuz. Merve... Genç, henüz üniversite okuyan bir kız. Dişlerimi sıkarken tırnaklarımı da avucuma geçirdim. Ve bugün defalarca tekrarladığım o cümleyi tekrarladım zihnimde. Sakin ol. Verme onlara öfkeni.
 
"Bu evi terk etmek için sadece 1 dakikaya sahipsin Merve."
 
O da aynı Cenk gibi bana bakmaya devam ederken sesimi yükselttim. "Otuz saniye! Çırılçıplak atarım seni kapıya Merve!"
 
Tek kelime dahi etmedi bana. eşyalarını aldığı gibi çıktı önce odadan, sonra evden. Ve haftalar sonra da apartmandan. Cenk de apar topar üstünü giyinirken yüzüne dahi bakmadan dolabımdan bavulumu aldım önce. Onunla bir dakika daha aynı evde duracak değildim. "Dolunay..." Elinin omzuma değmesi ile elini ittim ve atabildiğim en sert tokadı attım suratına.
 
Başı yana dönerken yüzüme tekrar bakamadı bile. "O elinle bana tekrar dokunmaya kalkarsan, kopartırım o elini."
 
"Böylece gidemezsin," demesi ile bavulumu yere fırlattım. "Haklısın!" diye bağırdım önce. "Bu ev benim. Bu eşyalar benim. On dakikan var. Çarşafları değiştir, çöpe at. Pılını pırtını topla ve def ol git!"
 
"Ne?"
 
"Tekrarlamayacağım."
 
Odadan çıkarken midemin bulanışını hissettim. Tuttum yine de kendimi. Hayır, kusmayacaktım.
 
"Dolunay bak lütfen..." İzin vermedim cümlesini bitirmesine. "Yatağı yakarım. Def ol!"
 
Mutfağa girdim ve bir bardak su doldurdum kendime. Suyu içerken bana baktı. Ama bakmadım yüzüne. O da sadece arkasını dönüp gitti. Daha çok giderdi! Ne sanıyordu beni bu? Onu dinleyeceğimi falan mı? Resmen kızla sevişiyordu. Nasıl bir açıklama yapabilirdi bana?
 
Sarhoştum sen sandım.
 
SİKTİR ORADAN.
 
Yanıma geri geldiğince pozisyonumu bozmamış, kalçamı tezgâha yaslamış bir şekilde yere bakıyordum. "Yaptım. Topladım her şeyimi." Aralamadım dudaklarımı. Son bir vedayı dahi hak etmiyordu. "Yok mu son bir cümlen bana kullanacağın?"
 
"Bunu sen seçtin." Bu bizim kaderimiz değildi. Bizim kaderimiz böyle yazılmamıştı. Ben kadere inanmazdım. Seçimler vardı sadece. Bizi biz yapan şeydi seçimlerimiz. Cenk'i benim için sevdiğim adam yapan şey seçimleriydi. Ve bugün nefret ettiğim adam yapan şey de seçimleriydi.
 
Aldatılmıştım. Sadece kapı sesi duyuldu aramızda. Tek bir kelime bile dönmedi benim son cümlemden sonra.
 
İşte o an bıraktım kendimi. İşte o an bıraktı gözyaşlarım kendini. Yere çökerken ellerimi mermere yasladım. Ağladım sadece.
 
Seven kaybederdi bu hayatta... İnanmama rağmen sevmiştim onu. Canım yanmıştı. Canımdan ise geriye kalan tek şey benliğimdi. Çünkü o gece döktüğüm damlalar hariç tek damla gözyaşı dökmedim ben Cenk için...

•Bölüm Sonu•

İlk bölüm hatırına bol vote ve yorum lütfen.

SADECE İKİMİZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin