17.BÖLÜM "YALAN HABER"

18.7K 661 68
                                    

SINIR 40 VOTE. 25 YORUM.

🖤

Ofisimde yeni projenin iç mimarisiyle uğraşırken içimdeki hüzne engel olamıyordum. Birkaç kez düşük yapmaya yaklaşmış olduğum için hamileliğim biraz riskliydi. Bu sebepten işten ayrılmak zorundaydım. Bugün ise son günümdü.

Eve taşınalı nerdeyse bir ay olmak üzereydi. Karnım biraz daha belirginleşmişti. Yağız'ı görmemiştim. İyi ki görmemiştim. Çünkü karnım belli oluyordu. Doğum için son dört buçuk ayım kalmıştı. Zaman benim için çok hızlı geçiyordu.

Daha ne olduğunu anlamadan önce hamile olduğumu sonra bir anda bebeğimin cinsiyetini öğrenmiştim. Şimdi ise nerdeyse gün sayıyordum. Yalnız bir anne olmanın Türkiye'de ne kadar zor olduğunu ise fark etmek için tecrübe etmem gerekmişti.

Bir kere, sürtük oluyordunuz. Babası olmadığı için tek gecelik yaşadığınız düşünülüyordu. Aslında bir nevi tek gecelik gibiydi. Belki Yağız bebeği reddetmese olmazdı. Ama hepsi onun suçuydu.

Evet, yalan söylüyordum. Ama içimde bir yerlerde hâlâ ona kırgındım. Belki kırgın olmamın sebebi ona aşık olmamdır. Yağız'a ne kadar istemesemde, ne kadar bu durumdan nefret etsemde aşıktım. Engel olamadığım duygular vardı.

Tıpkı annelik iç güdüsü gibi. Zorluklarını tahmin etmeme rağmen bebeğimden hiçbir zaman vazgeçmemiştim. Düşünmedim değil. Ama olmamıştı. Ona öyle kıyamamıştım. Duygularımda böyleydi. Yağız'ı unutamıyordum işte.

Bana adilikte yapsa. Tüm şirketin önünde aşağılasada. Beni hamile bıraktıktan sonra, bebeği aldırmak istediğini söylesede. Aşıktım işte. Seviyordum...

"Dolunay. Hadi gel," dediklerinde derin bir nefes aldım ve Ayşe'yi takip ettim. İstifa etmek zorunda olduğum için bana veda partisi düzenlemeye karar vermişlerdi. Tabii bunda oğlumunda payı vardı. Sanırım o tekmeden sonra karnıma dokunmayan kalmamıştı.

Aslında beni biraz rahatsız ediyordu. Ama yine de o tekmeleri hissetmek her şeye bedeldi. Acaba oğlumu kucağıma aldığımda neler hissedecektim?

Herkesin toplanmış olduğu mutfak tarzı yere geldiğimiz zaman gözlerim tek bir yere odaklandı. Tamam. Çikolatalı pasta var. Sakin olabilirim. Kafamı çikolatalı pastaya gömmek istemiyorum. Pastanın yanına gittiğimde üstünde ultrason resmini gördüm. Mutluluktan ağlayabilirdim.

"Siz bunu nerden buldunuz?" diye sordum. "Selim verdi." dedi Ayşe. Ah Selim! Bu çok saçmaydı. Neden bie pastanın üstünde benim oğlumun ultrason görüntüsü vardı ki?

Pastıyı kestikten sonra bana küçük bir dilim koymalarını istedim. Her ne kadar pastaya kafamı gömmeyi bile istesem, yine de fazla tatlı pek sağlıklı değildi.

En son şampanya patlattılar. Mesai saati bittiği için rahatlıkla kutlama yapabiliyorduk. Çünkü Çetin bey normalde bu konularda katı oluyordu. Mesai saati içinde bambaşka, normal hayatta bambaşka bir adamdı. Normal hayatta gerçekten ama gerçekten çok eğlenceliydi.

Çetin bey kadehini kaldırıp, "Yeğenimize." dedi. Güldüm ve ben de elimdeki su dolu bardağı kaldırdım herkesle beraber.

"Gece." dedim net bir sesle. O anda herkes durup bana bakmaya başladı. "Gece mi?" dediklerinde başımı salladım.

"Oğlumun ismi. Gece olacak," dedim. O anda anladıklarına dair mırıltılar çıkardılar. Ne yani? Kimse mi anlamamıştı ilk söylediğimde.

"Gece Yıldız'a." diyerek tekrar kadeh kaldırdılar. Gece Yıldız kulağa garip geliyordu. Ama çok hoşuma gitmişti. Belki sonradan yine değişirdi bu fikrim. Hormonlarla sürekli fikrim değişiyordu. Ama Gece ismi bayağıdır kafamda dolanıyordu. Belki benim adımla uyumlu olduğu içindir.

"Dolunay. Ne zaman ihtiyacın olursa burda bir ailen olduğunu unutma," dedi Çetin bey. Gülümsedim ve, "Teşekkür ederim." dedim.

Çok kısa sürede bir sürü ailem olmuştu. Yıllardır tek ailem Alyssa ve Mark'tı. Ama son dört buçuk aydır hamileliğimle beraber bir sürü kişi tanımanın yanında ailem büyümüştü.

Bir süre daha sohbet ettikten sonra gitmek için hazırlandım. Çünkü gerçekten çok yorulmuştum. Zaten hamilelik bana fazladan bir yorgunluk kazandırmıştı. Üstelik bebeğim büyüdükçe bu yorgunluğum artıyordu.

Kalkıp herkesle birlikte asansöre bindiğimde görüntüm beni gülümsetmişti. Bol siyah elbiseme rağmen karnım biraz belli oluyordu. Fazla zorluk olmaması için ise ayağımda siyah spor ayakkabı vardı.

Topuklu ayakkabıyı nadir giyiyordum artık. Çünkü ayaklarımda ödem oluyordu. Bu da beni delirtiyordu. Herkesle vedalaştıktan sonra yorgun bir şekilde eve gittim.

Eve gidip hemen uyumak istiyordum. Eve yerleşmiştim. Sadece açmam gereken birkaç koli kalmıştı. Onları ise evde olduğum bir gün açardım.

Eve girip çantamı askılığa astım. Fakat daha bir adım atmıştımki telefonum çaldı. Söylenerek telefonu açtığımda Selim'in sesi kulaklarımı doldurdu.

"Dolunay. Acilen televizyonu açıp şu hep izlediğimiz magazin kanalına bakman lazım." dediğinde şaşırdım ve, "Tamam, bekle." diyerek salona geçtim.

Televizyonu açıp kanalı bulduğumda şaşkınlıkla telefon elimden kaydı ve koltuğa düştü. Bu neydi şimdi?

Telefonu hoparlöre alıp koltuğa oturduğumda magazinin dış sesi kulaklarımı doldurdu.

"ÜNLÜ İŞ ADAMI YAĞIZ KESKİN VE MEÇHUL GÜZEL YAĞMURUN ALTINDA ROMANTİK DAKİKALAR YAŞADI. UZUN ZAMANDIR HAYATINDA KİMSE OLMAYAN YAĞIZ KESKİN YENİ BİR AŞKA YELKEN Mİ AÇIYOR?"

"Bu ne ya?" diye bağırdığımda hoparlörden Selim'in sesi kulaklarımı doldurdu. "Bilmiyorum Dolunay. Ama çok saçma," dediğinde göremeyeceğini bile bile kafa salladım.

"Meçhul güzel demişler birde. Meçhul güzel ne ya? Madem meçhul sorgulama!" diye sordum kendi kendime.

"Tamam güzelim," dedi ve biraz bekledi. "Ben halledeceğim o konuları merak etme. Sen abine bırak her şeyi."

"İştende ne güzel zamanda ayrılmışım ben. Evdende çıkamam şimdi. Oh ne güzel! Evde kafayı yer dururum." dedim elim ağızıma giderken. Tırnaklarımı ısırıyordum. Yemiyordum ama ısırıyordum.

"Çek o elini ağızından."

Selim bunu dediği anda etrafa bakmaya başladım. Beni görüyor muydu bu? "Seni gördüğüm falan yok. Etrafa salak salak bakmayı kes." dedi. Ciddi misin?

"Tamam dedim Dolunay. Halledeceğim ben. Sen sadece sakin ol tamam mı? Evden bir hafta çıkma. Sadece iki gün sonra randevunu aksatma yeter." dedi.

"Tamam. Kafayı yememeyi denerim." dedim. Güldü ve, "İyi geceler. Yeğenime iyi bak." dedi.

Ben de gülüp, "Oğuluma iyi bakarım." dedim.

Telefonu kapattıktan sonra yorgun bedenimi koktuktan kaldırdım ve üst kata çıkarak odama girdim. Üstüme eşofman ve tişörtümü giydikten sonra aynada kendimi gördüm.

Karnımın büyümüş olması beni mutlu ediyordu. Her an orda olduğunu biliyordum. Banyoda kişisel bakımımı hallettikten sonra önce koridorun ışığını yaktım. Çünkü evde yalnızken karanlığı sevmiyordum. Odama gittim ve çift kişilik yatağımın ortasına yattım.

Yorganı üstüme örttükten sonra başımı yastığa koydum ve diğer yastığa sarıldım. Uyumadan hemen önce karnımda hissettiğim baskıyla gülümsedim.

"Sakin ol bebeğim. Anne burda. Anne seni kimseye vermez." dedim fısıldayarak.

Bebeğim hareketlerini kestiğinde uyuduğunu anladım ve ben de gözlerimi kapattım. Daha sonra ise günün yorgunluğu ile kendimi uykuya bıraktım...

•Bölüm Sonu•

🖤

SINIR 40 VOTE. 25 YORUM.

SADECE İKİMİZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin