Alışıyordunuz... Kızgınlığınız, hayal kırıklığınız azalmıyordu belki ama alışıyordunuz. Cenk beni aldatıp, hayatımdan çıkalı tamı tamına üç hafta olmuştu.
Kendi bu üç haftada tamamıyla işime vermiştim. Bunu herkes fark etmiş olacak ki Yağız Bey bana bir süre izin kullanmamı söylemişti.
Ben de iki gündür evdeydim ve duvarlar üstüme üstüme geliyordu. O yatak ne kadar temizlenmiş dahi olsa Cenk'in o yatakta Merve'yle yattığı gerçeği değişmiyordu.
O odayı tamamen boşaltmıştım. Cenk'in eşyalarını da ona yollayıp o odayı kendim kullanma kararı almıştım. Hayatımda olmayan birinin odası benim için fazlasıyla gereksiz.
O boş odayı ne yapacağımı bilmiyordum. Ben artık Cenk'in eski odasındaydım. Belki spor odası yapardım. Belki de başka bir şey yapardım. Bilmiyorum.
Akşama doğru kapı çaldığında Alyssa ve Mark'tan başkası olmadığına emindim. Kapıyı açtığımda tam da beklediğim gibi onları gördüm.
"Hadi kalk. Gidiyoruz," dedi Mark. "Niye be?" dedim. "Kaç haftadır o beyinsiz için yatıyorsun. Hadi bak iştende izinlisin gidelim," dedi Alyssa.
"Ama bana aksanlı konuşup beni tahrik ediyorsun. Ben evde yatmayı planlıyordum," dediğimde bana üzgünce bakmaya başladı. Pislik!
"Of tamam. Yeter ki bana şöyle bakmayı bırak." dediğimde güldü ve saçını kulağının arkasına sıkıştırdı.
Ayağa kalktım ve odama gittim. Cenk, beni ilişkimizi bitirmeden unutmuştu. Ben ilişkimiz bittikten sonra neden ağlıyorum ki? Odama gittim ve siyah askılı büstiyerimle, beyaz dar pantolonumu giydim. Ayağıma siyah üç şeritli topuklu ayakkabımı giydim.
Zaten pek havamda değildim. Birde giyinmekle uğraşmak istemiyordum.
Odadan çıktığımda Alyssa, "Bizi bekletme sebebine bak. Neyse. Ben sana stil yapardım ama. Daha fazla gecikmeyelim," dedi ve Mark'ın elini tutup ayağa kalktı.
"Ya zaten havamda değilim." dedim ve kapıyı açıp dışarı çıktım. Onlarda çıktığında, kapıyı kapatıp kilitledim.
Onların arabasıyla gitmeye karar verdik. Çünkü dönüşte beni bırakabilirlerdi. Ama benim arabamla gidersek, işler biraz karışık olabilirdi.
Arabayı biraz hızlı sürdüm, çünkü hızlıca gidip hızlıca dönmek istiyordum.
Arabamı valeye teslim ettim ve fişi çantama koydum. Hep beraber içeri girdiğimizde yoğun bir alkol, sigara ve ter kokusu geldi burnuma. Fakat alışkın olduğum bir kokuydu.
Yuvarlak koltuklardan birine oturduğumuzda sipariş verdik. Burası İstanbul'un lüks(!) mekanlarından olduğu için sipariş veriyordunuz. Tabii bu tartışılırdı.
Çantamdan çıkardığım sigaradan bir tane alıp ateşledim.
Bir kaç şişeden sonra yavaştan sarhoş olmaya başlayan Alyssa, Mark'ı zorla dansa kaldırmıştı. Ben ise onlara gülümseyerek bakmaktan başka bir şey yapmıyordum.
"Dolunay?" diye bir ses duyduğumda kafamı çevirdim ve Yağız Beyi gördüm. Ayağa kalkıp, "Yağız Bey. Merhaba." dedim gülümseye çalışarak. "Merhaba." dedi. "Ne yapıyorsun burda?"
"Arkadaşımın ısrarı üzerine geldim."
"Sana izin vermiştim. İyi görünüyorsun." dediğinde başımı 'eh' der gibi salladım. "Daha iyi gibiyim. Siz ne yapıyorsunuz?" dedim.
Gerizekalı Dolunay. Senin ne haddine adamı sorgulamak. Sana ne? Adam gelmiş işte. Boşluğuna gelmesin artık.
"Burası benim mekanım." dediğinde anlık afalladım ve, "Şey. Ben bilmiyordum. Kusura bakmayın." dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SADECE İKİMİZ
RomantikBirbirine benzeyen iki insanın bir geceyi paylaşması sonucu olan olaylar... Yalnız bir anne ve pişman bir baba. Yağız ve Dolunay sarhoşluğun verdiği cesaretle bir geceyi paylaştı. Birbirlerine karıştıkları o gecenin sonucunu ise kimse tahmin edemed...