>13<

388 45 19
                                    

Yürüdükçe ağaçların ve yeşilliklerin sıklaştığı bir patikada gittikçe daha derinlere iniyordu ikili, şehirden çok uzakta kalmasa da ciğerlerine dolan havanın çok daha temiz olduğunu fark edebiliyorlardı. Gökyüzünün kararıp etrafın sisle kaplanması yollarını bulmaları için bir engel değildi, nereden geldiği bilinmeyen küçük ışıklar onları peşlerine sürüklüyordu.

Minho kendinden emindi, Jisung gözden kaybolmasın diye onu önüne almıştı ve arkasından gelirken ona hangi yöne gideceğini söylüyordu. Jisung ise Minho'ya onu hâlâ affetmediğini belirtmek için kollarını göğsünde birleştirmiş, topuklarını kuru toprağa vurarak yürüyordu. Minho bu durumdan şikayetçi değildi, arada onun bu tavırlarına karşı sırıtıyor, aynı zamanda da fırsatı değerlendirip arkasından onu süzüyordu.

" Jisung, dur! Beni bekle" Minho gözlerini kısıp elini çalılıkların arasında gezdirirken bir şey arıyor gibiydi. Şimdiye kadar umursamaz görünen Jisung ise parmak uçlarının üzerinde duruyor, Minho'nun omzunun üstünden sürprizin ne olduğunu görmeye çalışıyordu. Ancak buna gerek kalmadan Minho bir dalın ucundan tutup geri çekilmişti. Bu kadar çabuk bulabileceğini düşünmüyordu. Buraya uğramayalı epey olmuştu.

Boğazını temizleyip " güzeller güzeli Jisung, lütfen önden buyurun" dediğinde Jisung dudaklarını birbirine bastırdı ve elini kendisine uzatan Minho'ya elini verdi. Minho ince bir dal parçasını yavaşça çekip Jisung'un açılan boşluktan geçmesini sağlayınca kendisi de içeri girdi. Bu yıllar önce bulduğu gizli bir bahçeydi.

" Minho..." Jisung büyülenmiş bir şekilde ağzından çıkan tek kelimeyi fısıldadı. Diyecek bir şey bulamıyordu, bir karşısındaki manzaraya, bir de aşık olduğu adama inanmayan gözlerle bakıyordu. Bu kendisine verilen en güzel hediyeydi.  Jisung o an çok şanslı hissetti.

Como Gölü, doğanın güzelliğini inanılmaz bir biçimde yansıtıyordu. Berrak ve sakin su bir örtü gibi serilmişti ve bakıldığında sonsuza kadar gidiyormuş gibiydi. Etraf ışıl ışıldı, yıldızlar bugün hiç olmadığı kadar parlaktı ve göle yansıyıp üzerini süslüyorlardı. Sürekli duyulan cırcır böceğinin sesi, esen ılık yel, toprağın kokusu ve suyun içinde bir ileri bir geri sürüklenen, kırmızı ve kahverengi, eski ama şık bir kayık ortama farklı bir hava katıyordu.

Kimsecikler yoktu burada, keşfedilmemiş bir cennet gibiydi, huzur ve sessizlik arayanlar için rüya gibi bir yerdi. Gece karanlıktı ancak boğucu değildi, burası göz gözü görecek kadar renk doluydu. Gölün ve kıyıda yetişen çiçeklerin kokusu eşsizdi, manzaraya şöyle bir baktığınızda göz kamaştıran bir ışık vuruyordu yüzlerine. O kadar güzeldi ki, Jisung sadece bakakaldı.

" burası gerçek olamaz" dedi Jisung. Hâlâ etkisinden çıkamamış, ağzı açık, ne dediğini bilmeden konuştu. İnce parmakları heyecandan Minho'nun bileğine dolanmıştı.

Minho ondan daha heyecanlıydı, kalbi küt küt çarpıyordu. Her şeyin yerinde olması gerekiyordu, Jisung'u hep böyle göremezdi. " sen gerçeksen, burası da gerçek. Bence sen buraya aitsin Jisung, buradaki her şey gibi çok güzelsin. Burada seyredilmeyi bekleyen asıl manzara sensin"

Jisung'un nefesi kesildi, tüm vücudu Minho'nun kelimeleriyle sarsılırken onun bileğini daha sıkı kavradı. Aşkından yanıp tutuşuyordu. Yüzü alev alev yanıyor, Minho'yu kalbine hapsetmek istiyordu. Sadece kendisine ait olmasını, bu cennette onunla yalnız olmak istiyordu.

" Minho...Sen bir meleksin. Bu his, bana hissettirdiğin şey çok güzel. Ben uçuyormuş gibi hissediyorum"

Minho donakaldı, Jisung'un etkisi altında sadece aptalca gülümsedi. Ona çok kolay teslim oluyordu. Jisung kafasını karıştırıyor, aklını toplayamıyordu. Çünkü şu an, ona baktığı her saniye kalbini söküp ona vermek istiyordu. Jisung'a her şeyiyle bağlanmak, onu doyasıya hissetmek istiyordu.

KÖR-MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin