>36<

173 24 16
                                    

Christopher Bangchan büyük bir iş adamıydı. Tüm emekleri Milano'daki en yüksek ve ihtişamlı göktelenlerden biri sayılan şirketine bakarak anlaşılabiliyordu. Canını dişine takarak çalışmış ve parayı zor yoldan elde etmişti. Ancak şimdi dönüp bakınca her istediğine hükmedebildiği gerçeği Seungmin'i derinden etkiliyordu.

Felix'i bulmak için ona danışmayı tercih etmişti çünkü Seungmin gibi herkesle yüz göz olmayan soğuk bir insanın bile dikkatini çekmeyi başarmıştı. Bangchan'a büyük bir ilgi ve hayranlık duyuyordu, zeki ve olgun bir adamdı ve bu tam olarak Seungmin'in ideal tipiyle uyuşuyordu.

Karşısında, deri koltuğunda tüm asaletiyle oturan Chan'ın önünde bacaklarının titremesini durdurmak Seungmin için imkansız bir hale bürünmüştü. Odaya girdiğinden beri baştan aşağı kendisini süzüyor, göz göze geldiklerinde ise Seungmin'i delip geçen bakışlarını yolluyordu. Bu adam afet gibiydi, ayrıca reklam panolarına nazaran gerçek hayatta çok daha yakışıklıydı.

"Seni gözüm bir yerlerden ısırıyor ama...tanışıyor muyuz?" Chan, gözlerini kısarak sordu. Aralarındaki sessizlik hoşuna gitmemişti.

Seungmin girdiği transtan çıkarak yutkundu. Sesinin titremesine engel olamıyordu bir türlü. "Aslında bakarsanız Felix'i görmeye geldiğimde tanışmıştık. Ancak eğer çıkaramadıysanız tekrardan kendimi tanıtayım, Kim Seungmin. Önemli bir konuda size danışmaya geldim."

Chan, karşısında dikilen çocuğun yüzüne hayran kalmıştı. Elbette hatırlıyordu, bu simayı unutmasının imkanı yoktu. Seungmin oldukça çekici ve akıl almaz bir biçimde güzeldi, bakmaktan bir an bile sıkılmayacağı şirin bir yüze sahipti. Zaten Chan'ın da gözlerini ondan çekmek gibi bir düşüncesi yoktu.

Chan acil durumlar dışında kalkmayı tercih etmediği koltuğunu geriye iterek ayaklandı. "Tabii ki hatırlıyorum, Seungmin. Ayakta kalma, otur lütfen." Eliyle kibarca önündeki sandalyelerden birini işaret etti.

Seungmin'se itiraz etmeden çabucak oturdu, bacakları artık onu taşıyacak güçte değildi. Karşısındaki adamın tüm dikkati kendisindeyken hem baskı altında hissediyor, hem de onunla yüz yüze görüşebilecek şansa sahip olduğu için içten içe çığlık atıyordu.

"Seungmin, niçin geldin? Yanlış anlama acelem yok ve zamanımız bolca var. Ancak aniden çıkıp gelmen beni meraka düşürdü." Chan, kollarını masaya dayayarak bir cevap beklediğini gösterircesine Seungmin'e eğildi.

Şimdi oldukça yakınlardı ve kolaylıkla küçüğün gözlerini arayabilirdi. Büyüyen göz bebeklerine bakılırsa o heyecanını doruklarında yaşıyor olmalıydı.

Yakınlıklarının yarattığı garip havayı solumayı bırakıp odaklandı Seungmin. Zor olmalıydı, kendini ağırdan satmalıydı. Bir adama çabucak teslim olmak istemiyordu. Bunun yerine Felix'i düşünmek çok daha faydalıydı.

"Birkaç saattir Felix'e ulaşamadık. Genelde telefonu açık olurdu ve açmamazlık etmezdi ancak bu ilk kez oluyor. Sana çalıştığı için patronunun haberi olur diye düşündüm, yanılıyor muyum?"

Chan düşünür gibi elini başına yasladı. "Felix'le en son dün haberleştik, onu iş yerine çağırdım fakat sevgilisiyle buluşacağını söyleyerek benimle dalga geçti. Benim tanıdığım Felix telefonu bir tek eğlencesine açmaz. Onun için endişeleneyim diye böyle saçmalıklar yaptığı oluyor, bu ihtimal mantıklı mı?"

Seungmin normal şartlar altında bunu mantıklı bulabilirdi, Felix'ten beklenecek bir hareketti çünkü. Ama Changbin'le tartıştıklarını hesaba katarsak Felix'in ruh halinin şakaya uygun olduğunu hiç sanmıyordu. "Sevgilisi dediği adamla ciddi bir kavgaları oldu."

KÖR-MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin