>31<

192 33 42
                                    

Yılın bu zamanlarında, sıcağın Milano'yu yakıp kavurduğu dönemde sahillerde boş şezlong bulmak imkansız sayılırdı. İnsanlar akın akın deniz kenarına uğruyor, bazıları serinlemek için kendini suya atarken bazılarıysa rüzgarın biraz olsun estiği bölgelere gidiyordu. Minho ve Jisung ise o gün ıssız bir kumsala gelmişlerdi.

Dün yorucu bir gün olmuştu, çokça yemek yemişler ve gece yarısına kadar maçı sürdürmüşlerdi. Her biri belki de uzun süre sonra bu kadar eğlenmiş ve bir o kadar da bitkin düşmüşlerdi.

Jisung, sevgilisi gün doğumunda onu yataktan aşağı atmış olmasaydı saatlerce uyuyabilirdi fakat Minho çok önemli bir şey konuşacaklarını söyleyip Jisung daha gözünü açamazken onu Milano'nun öbür ucundaki bir sahile getirmişti.

Duyulan tek ses denizden gelen gelgitler ve rüzgarın uğultusuyken ikisi de tek kelime etmiyordu. Jisung ufku seyrediyor, uykusunun açılmasını beklerken Minho, avcuna sıkıştırdığı şey her neyse onu sımsıkı tutuyordu, sanki her an elimden kaçabilecekmişçesine kavramıştı onu. Jisung bir sorun olduğunu kestirse de ağzını açmadı, Minho'dan kolayca laf kapamayacağını çoktan deneyimlemişti.

Çok geçmeden Minho ilk hamlesini yaptı, diğer eliyle Jisung'un bileğini kavradı ve elindeki şeyi içine bırakıp onun elini sıkıca kapadı. Jisung anında elinin içindeki şeyi şeklinden tanıyarak gözlerini büyüttüğünde Minho buruk bir gülümsemeyle başını salladı. Gözleri dolmuştu, bunun anlamı neydi?

Jisung bakışlarını bir saniyeliğine ondan çekip elindeki parçaya baktı. Yapbozun ikinci ve son parçası, kör kadının oyulmuş bir diğer gözü, tüm parçayı kaplıyordu. Korkunçtu, onu elinde tutmak, bir bakımdan sevgilisinin hayatına mal olacak o küçük parçayı elinde tutmak bile Jisung'u baştan aşağı titretirken kesik bir nefes alarak hızla avcuna hapsetti onu.

Yeniden başını kaldırıp Minho'nun gözlerinde bir cevap aramaya başladığında Minho, sırası geldiğini hissedip dudaklarını araladı. "Parça şu andan itibaren sana emanet." diyerek sevgilisinin ellerini ellerinin arasına aldı. "Olmadı Jisung, başaramadım. 1-2 ayım var demiştim fakat şimdi dönüp baktığımda gerçekler bunu söylemiyor. Ölüm benim için artık kaçınılmaz bir hâle geldi."

Minho titreyen sesini ve istemsiz dökülen gözyaşlarını kontrol altına almaktan zorlanıyordu. Jisung'u üzmek istemiyordu ama az zamanı kalmıştı. Her şeyi açıklığa kavuşturmalıydı. "Gözlerimin yanında tüm bedenimi ele geçiren bir acı var. Çok hızlı büyüyor, gerçek şu ki Jisung kısıtlı bir zamanım kaldı. Senden tek bir isteğim var."

Jisung duymak istemiyordu bunları, kabullenemiyordu. Karşısında sapasağlam ayakta duran sevgilisi belki de birkaç hafta sonra hayata gözlerini yumacaktı. Akıl alır gibi değildi, sanki hepsi bir oyundan ibaretti. Keşke öyle olsaydı diye içinden geçirdi Jisung, keşke tüm bunlar lanet bir kabustan ibaret olsaydı.

Gözyaşlarının arasından neredeyse duyulmayan kısık sesiyle "Nedir o?" diye sordu.

Minho onun gözlerindeki hayal kırıklığıyla dolu bakışlara maruz kalmaktan hiç hoşlanmamıştı. İki eliyle onun yüzünü kavradı ve başparmağı ile yüzünü ıslatan yaşları teker teker sildi. Jisung'un ağlaması ve döktüğü her gözyaşı Minho'nun kalbine sertçe batıyordu.

"Aslında iki isteğim var." dedi ve Jisung'un dikkatini üzerine toplayabildi. "Ağlamanı istemiyorum bu bir, bir diğer isteğimse benim başaramdığımı senin başarmanı istiyorum." Jisung olumsuz anlamda başını sallayıp tekrar ağlamaya başladığında Minho iç çekerek devam etti.

"Evlen benimle, ben öldükten sonra kendine bir aile kur ve tabloyu bularak bu işi bitir. Ben soyumun yüz karasıyım, umutsuz vakadan başka bir şey değilim. Ama sana inanıyorum, aptal sevgilinin hatasına düşme ve benim için yap bunu olur mu?" Minho öyle çaresiz söylemişti ki bunları, ölüm döşeğindeyken bile tek derdi buymuş gibi görünüyordu. Bu zavallıcaydı, Jisung'un hayatını kendi suçundan dolayı tehlikeye atması acınasıydı. Nasıl bunu isterdi ki?

"Senin tek bir saç teline dahi zarar gelmeyecek Minho, söz veriyorum hayatım pahasına da olsa o tabloyu sana kendi ellerimle getireceğim." Jisung fazla iddialı konuştuğunu fark etmemişti bile, hırslanmıştı. Elbet içinde bir yerde umutsuzluğa kapıldığı oluyordu ancak ümidini yitirmeyecekti. Söz konusu Minho'nun hayatıydı.

Minho buna sessiz kaldı, görmeyen gözlerini dalgalara dikmiş, hafifçe kısarak uçsuz bucaksız denizi seyrediyordu. Gözlerini birkaç kez kırpıştırdı, hava garipti, içine dolan anlam veremediği yoğun hisleri vardı. Sanki yeniden doğuyor gibiydi, artık dünyaya bambaşka bir bakış açısıyla bakıyordu. Eski Minho'nun gözünden.

Hatırlıyordu, hem de her şeyi en küçük ayrıntısına kadar...

Jisung'a döndü, bu sefer aşkla dolan bakışların tersine yüzü buz gibi soğuktu. Duygusuz mu denir yoksa yalnızca nefret mi bilinemezdi fakat gözlerinde bir gram sevgi kırıntısı göremiyordu Jisung. Sadece birkaç saniye içerisinde neler değişmişti de Minho bu hâle gelmişti. Çünkü bu adam Jisung'un tanıdığı Minho değildi.

Alaylı bir gülüşle sırıtarak Jisung'u boynunda tuttu ve yüzüne yaklaştı Minho. Jisung onun bu ani hareketiyle ürkmüş ve yüzünü olabildiğince uzaklaştırmaya çalışmıştı. Fakat Minho sıkıca kavranmıştı, parmaklarını derisine bastırıyor ve Jisung'a yalnızca acı veriyordu. Normalde ona narin bir çiçek gibi davranan Minho, şimdi bambaşka bir insana dönüşmüşçeşine vicdandan yoksun sayılabilecek kadar sertti.

"Demek hayatın pahasına Jisung, o halde git ve şu suda kendini boğmayı dene. Benim için canına kıy ki seni seveyim. Sevgime ve ilgime muhtaç olacak kadar zavallısın, haksız mıyım?" Eski Minho geri dönmüştü, insanı delip geçen sözleri, donduran bakışları ve kapkara kalbiyle tekrardan dönmüştü.

O Jisung'un sevdiği adam değildi, o kalpsiz bir canavardı. Kırıcıydı, insanların duygularıyla oynayan, onları küçük düşüren iğrenç bir insandı. Şimdi burada, Jisung'un hem canını hem de ruhunu yerle bir ederken yalnızca zevk alacak kadar kötüydü. Ona yakışan kelime buydu işte, kötü.

Jisung gözyaşlarının arasında tiz bir sesle fısıldadı. "Minho, canımı yakıyorsun. L-lütfen, sen bu değilsin." Jisung'un kalbi ağzında atıyordu, bedeni her an yere yığılabilecek kadar güçsüzleşmişti. O Minho'ya tutunuyordu, Minho onun eviydi. Şimdi gözlerinin önünde yerle bir olmuş, Jisung'sa onun enkazı altındaydı. Her şey mahvolmuştu, korktuğu şey başına gelmişti.

Minho hahladı ve onu yine sertçe iterek sırtının üzerine düşmesini sağladı. Üstten yerde uzanan bedene bakarken bu onu tatmin ediyor ve ondan tüm sinirini çıkarma isteğini uyandırıyordu. Tüm yaptıklarını ödetecekti, kalbini paramparça ederek. "Seni sevdiğimi düşünmen ne kadar acınası. Hastalığımdan faydalanmaya çalıştın, Dennis'in yerini alabileceğini sandın. Ama ben asla senin gibileri sevmeyeceğim, asla." dedi ve önünde çömeldi Minho.

"Ne duruyorsun, daha çok ağla, benim için ağlamaya devam et seni sürtük. Sana geri dönmem için bana yalvaracak mısın, belki bu konuda ilişkimizi tekrar gözden geçirebilirim." deyip histerik bir kahkaha savurdu Minho.

Jisung ağlamayı kesmişti, arada burnunu çekiyordu fakat bakışları donuk ve tek bir yere sahipti. Önceden aşık olduğu adama karşı saf öfkeyle dolduğunda titreyen bacaklarına rağmen ayaklandı Jisung. Elindeki parçayı gösterdiğinde Minho kaşlarını çatarak yerinden fırladı ancak Jisung geriye adımladı. "Düşündüm de Minho, aşk insanın gözünü kör eder derler ama sen aşkı göremeyecek kadar körsün. Ve biliyor musun, ölümü fazlasıyla hakediyorsun."

Jisung kolunu kaldırdı ve parçayı hızla denize fırlattı. Parça denizin ortasına düşüp gözden kaybolduğunda Minho olanları yeni yeni idrak ediyorken gülme sırası Jisung'a gelmişti. "Bakalım sevgili Dennis seni nasıl kurtaracak? Cenaze törenine bile uğramayacağına adım gibi eminim."

"Ne yaptın sen?! Bunu neden yaptın?!" Minho başını ellerinin arasına aldı, sinir krizi geçiriyor gibiydi.

"Ben sadece yapmam gerekeni yaptım Minho. Sonraki hayatında iyi şanslar, hoşçakal." Jisung sahilin ilerisinde gözüne çarpan Dennis'i gördüğü gibi ikiliye sırt çevirdi. Onları yalnız bırakmak en iyisi olurdu, sonuçta artık Minho ile o, iki yabancıydı. Onlarla işi bitmişti, hayatına odaklanmalıydı.

Tabii artık onarılamayacak kırık bir kalbi ve yarım kalmış hayallerinin üzüntüsüyle ne kadar yaşama sevinci kalmıştı onu bilemiyordu.

...

KÖR-MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin