>32<

171 32 14
                                    

Yağmurlu bir gün olacaktı. Bugünün havası bile birçok insanın içini karartıyor ve ruh halini yansıtıyordu. Kara bulutların gökyüzünü kapladığı şehir için sessiz ve sakin bir sabahtı.

Felix erken kalkmayı alışkanlık haline getirmişti ve evde kim varsa onların da uykusunu zehir etmeden bırakmıyordu. Aynı odada yattıkları, Felix'in ısrarları sonucunda, Changbin'i üstünde tepinerek uyandırdıktan ve belki de yarım saat kadar söylemesini çektikten sonra onu çatı katına getirmişti. Terastan şehri seyredip salıncakta sallanıyorlardı.

Changbin kollarını önünde birleştirmiş, huysuzca kaşlarını çatmıştı. Dün yeterince yorulmasına rağmen yanındaki sapığı gözüne uyku girmesine müsaade etmiyordu. Arada göz kapakları onu zorlasa da Felix dakika başı Changbin'i kontrol ettiği için onu sarsıyor ya da sert olmayacak şekilde tokatlıyordu. Changbin'in sabrını sınıyor olmalıydı.

"Uyuyor musun bebeğim? Uyumamalısın ama, sevgilinle ilgilen." Felix cıvık bir tonda kulağına fısıldadığında Changbin tiksinircesine yüzünü buruşturdu ve oturduğu yerde kaydı. Bu gidişle salıncaktan düşmesi an meselesiydi.

Huysuzca "Git başımdan Felix, uyuyup uyumayacağıma ben karar veririm. Ayrıca sevgilim demeyi de kes, sevgilim olduğunu rüyanda görürsün." diye homurdandı Changbin.

Felix ise fazla iddialı konuştuğunu farkındaydı. Yoksa Changbin'in kalbine nasıl gireceğini biliyordu. Bir kez girmişti, tekrar girmesi çocuk oyuncağıydı.

Elini Changbin'in ensesine attı ve tişörtünün içinden sırtına soktu. Chanbin anında iki büklüm olup titrediğinde Felix işe yarayacağından emindi. "İkimiz de biliyoruz Changbin, hâlâ dokunuşlarıma eğiliyorsun. Değişmedin, hâlâ o naif, nazik ve düşünceli adamsın. Ve hâlâ daha-" Sarışın sözüne ara verip diğer elini Changbin'in göğsünü çıkardı. Fırsattan istifade bir süre kaslarında gezinen elleri tam kalbinin üzerinde durduğunda kaldığı yerden devam etti Felix.

"Burası benim için atıyor, tıpkı şu an olduğu gibi. Hızlı, bozuk ritimler ve bedenini titreten o tatlı heyecan." Changbin yüzü bir domatesi andırdığının bilincinde olarak çıkışacaktı ki Felix, işaret parmağını dudaklarına götürerek susturdu onu.

"Hey, yalnız değilsin. Aynıları benim için de geçerli, seni her gördüğümde oluyor. Kalplerimiz birbirine sımsıkı bağlanmışken sen neden ısrarla kaçıyorsun benden? Dennis'e mi inanıyorsun, bunca pisliğe ortak olmuşken o mu yani?"

Felix, Dennis'in adını anmaktan dahi hep nefret etmişti. O kızın yaptıkları en çok Felix ve ilişkisini etkilemişti çünkü. Basit bir iftirayla Changbin'i kandırmış, onun Felix'e karşı tüm güvenini kırmış ve ikilinin hayatını yerle bir etmişti. Felix neşesini kaybedeli çok oluyordu, şimdiki enerjisinin tek kaynağı Changbin'di. O olmasa Felix için başarı ulaşılamazken kendi ayakları üzerinde durabilir miydi onu bile bilmiyordu. Changbin tam anlamıyla onu yeşertiyor, tekrardan hayat veriyordu Felix'e.

Changbin'se görünüşünün ve sözlerinin aksine hassas biriydi. Felix'i zamanında çok güzel sevmişti. Evet belki parası yoktu ancak kocaman bir kalbi vardı ve içindeki tüm sevgi Felix'e aitti. Onu her türlü kötülükten korumuştu, sonucu neye çıkacaksa çıksın fedakârlık yapmaktan çekinmemişti. İlişkileri daha taptazeyken bile Changbin buluşma saatlerini asla kaçırmaz, Felix'e parası kısıtlı olsa bile yarı zamanlı işlerde çalışarak hediyeler almaya çalışırdı.

Changbin bir insanın isteyeceği en ideal sevgiliydi, Felix ise onun ruh eşiydi. Basit bir iftira aralarında kopmaz bağı parçalamış ve güven duygularını yok etmişti. İşin kötü yanıysa bu çifti ayıran o kişi şimdi tıpkı buna benzer bir ilişkiyi de sonlandırmıştı. Dennis bir canavardı, gözyaşı ve hayal kırıklığından besleniyordu.

KÖR-MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin