>1<

1.5K 88 87
                                    

Hava bulantıcı derecede sıcak, güneş  Milano sakinlerinin tam tepesindeydi. Keskin siyah rengindeki Mercedes  Milano'nun birçok tarihi esere ev sahipliği yapan ve oldukça ünlü olan  turistik yerlerinden biri Piazza del Duamo Meydanı'na doğru gidiyordu.

Buenos Aires Caddesi'nin sonuna yaklaştığında yakıcı sıcak etrafı adeta  kavuruyordu. Buna rağmen onun gözü çok daha farklı yerlerdeydi. Arabanın içi resmen ateş gibiydi. Yanında, deri koltukta oturan kız arkadaşı yok denebilecek kadar kısa bir etek giymişti. Uzun ve pürüzsüz bacaklarından gözlerini alamıyordu.

" diyorum ki gelmişken bir de şu yeni açılan restorana mı uğrasak, Minho? Eskisine göre daha lüks görünüyordu, bir minestrone'larını tatmadan dönmek istemiyorum" dedi terden yapış yapış olmuş saçlarıyla oynarken. Sabahın köründe tatlı uykusunu bölerek neredeyse bir saat düzleştirmekle uğraştığı saçlarına  şimdi koluna taktığı tokayla özensiz bir at kuyruğu yapmakla meşguldü.

" yüce tanrım, ciddi olamazsın! Yazın ortasındayız ve sen yine ve yine benden çorba istiyorsun!" kız arkadaşının bu garip huylarına hayret ediyordu Minho.

" İtalya'da yaşadığımızın farkında mısın, çünkü hepimiz minestrone'u yılın en az üç ayı boyunca içiyoruz. Neden farklı yörelerin yemeklerini denemiyoruz ki? Sayende lanet olası mevsim pizzasını bile özledim"

Kız yüzünü buruşturarak sevgilisine döndü. Belli ki Minho'nun yaptığı imadan hiç hoşlanmamıştı. " sakın mevsim pizzasının konusunu açmayım deme, şimdiden midemin bulandığını hissedebiliyorum" derken başını camdan uzattı ve arabanın süratle ilermesine karşı yüzüne çarpan rüzgarı aldırmadan dışarıyı seyretmeye başladı.

Santa Maria delle Grazie Kilisesi'nin önünden geçiyorlardı. Kaldırımlara doluşmuş çeşitli ülkelerden gelen turistler ağzı açık kalmış bir şekilde eski yapıta bakıyor, kimileri birbirlerine tarihi hakkında bilgiler verirken, kimileriyse birçok açıdan yakalayabildikleri en iyi fotoğrafı çekmeye çalışıyordu. Milano sokaklarının alışık olduğu bir görüntüydü bu, her zamanki gibi coşkulu ama klasik bir gündü.

Bir süredir arabasını park edecek gölge düşen bir yer arıyordu Minho,  ancak etraf bu kadar işlek ve kalabalıkken adım atacak yer dahi bulamıyordu. Mecburen son anda sağa saptı ve oldukça tenha olan bir ara sokağa girdi. Caddenin aksine burası bir yaprak bile kıpırdamayacak kadar ıssızdı.

" garip, buraya hiç girmeyi akıl edememişim" dedi şüpheyle etrafı süzerken. " sence de fazla şey değil mi, sessiz?" dedi kafasını çevirip kız arkadaşına bakarak. Sokak zaten bomboştu ve arabanın hız göstergesindeki sayı gittikçe düşüyordu.

" hımm, aynen" dedi genç kız geçiştirerek. Başını öne eğmişti ve Minho saçlarından yüzünü görmekte zorlanıyordu. " ne yapıyorsun sen, Dennis? Miden mi bulandı?" dedi Minho kaygılı bir ses tonuyla. Dennis bugün hiç olmadığı kadar tuhaf davranıyordu.

" ah, hayır. Ben iyiyim Minho"

" değilsin, çek şu kolunu" derken kızın kolunu tutup çekiştirmeye başlamıştı. Dennis ile ilgileneyim derken gazı köklediğinin farkında değildi. " hey! Kiminle konuşuyorsun, hem de benden gizli?!" Kız saçlarıyla kulağının arasına telefonunu saklamıştı.

" bir soru sordum, cevap ver!" istemsizce sesini yükseltiyordu. Dikkati tamemen kız arkadaşındayken dış dünyayı bir kenera atmıştı. " telefonunu alıp tüm sırlarını açığa dökmemi istemiyorsan ya konuş ya da ver ona bana" dedi elini uzatarak.

" asla! Olmaz, telefonumu almaya hakkın yok!" telefonu işin içine girince aniden paniklemişti. " sevgilin olduğuma göre tabii ki var Dennis!"  derken Minho sinirden köpürerek emniyet kemerini yerinden çıkardı. Kızı bileklerinden tutup sertçe kapıya yasladığında, diğer eliyle çabucak telefonu kapmıştı.

Dennis ise çırpınmıyordu, keçi inadıyla nasılsa yenilgiyi kabullenmişti. Bunun yerine memnuniyetle telefonunu karıştıran erkek arkadaşını izliyordu ve sinsice sırıtıyordu.

Elbet bir nedeni vardı, Minho geç kalmıştı. O anın siniriyle hâlâ gazın üstünde olan ayağıyla daha çok kuvvet uygulamış, ikisi tartışma içindeyken araba giderek hızlanmıştı. Önlerine yan sokaktan çıkan arabayı fark etmek için geç kalmıştı.

Dennis sıkıca emniyet kemerine tutunmuş olacakları beklerken, pahalı Mercedes sert bir manevra yaptı ancak kazadan kurtulamadı. Kendi etrafından daireler çizerek önlerine çıkan arabayla çarpışmış, ardından havada ters dönerek yere çarpmıştı. Yere yeni serilmiş asfalt oradan ikiye ayrılırken, arabanın kalıntıları etrafa saçılıyordu.

Bozuk bir siren ötüyordu Minho'nun kafasında, kulaklarını dolduran bir çığlık ve yarılmış başından süzülen kan...Anıları teker teker gözünün önünden geçerken onun aklında sadece bir şey vardı. Yavaş yavaş bilincini kaybederken boğuk bir sesle aynı şeyi tekrar ediyordu.

" Dennis...Yardım et" derken bir grup insana yarı aralık kararan gözlerinin arasından bakıyordu. Biri vardı, yanında, üzerine düşen Mercedes'in kapısını kaldırmaya çalışıyordu.

" dayanın, sizi az sonra kurtaracağız. Ben Jisung, Han Jisung. Siz kimsiniz?" dedi Minho'nun bilincinin kapanmasını engellemek isteyerek. Yaralı adam kendisine hayran olmuş bir şekilde bakıyordu.

" Lee Minho" dedi son kez onun yüzüne bakarak. Konrolünü daha fazla elinde tutamayıp kapanan zihniyle derin bir uykuya geçerken,  tüm anılarını kaybetmişti şimdi.

Sadece birini, asla unutamayacağı birini çok iyi hatırlıyordu. Han Jisung ya da her kimse, kendisine güç vermek istercesine sıkıca elini tutuyordu.

Minho'nun gözünün önünden geçen son anıda bir melek ona gülümsüyordu.

...

Nasıl olmuş ilk bölüm? Düşüncelerinizi söylerseniz çok sevinirim :-)

Ve oy vermeyi unutmayın ♡

KÖR-MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin