"Sevginin iyileştiremediği karanlık yoktur. Bir insanı sevmek, bir çiçeği sevmek, bir pencereyi sevmek, bir eşyayı sevmek, bir semti sevmek. Tüm kötülüğe rağmen yüreğinizden sıyırmayın bu ince ahlakı. Zira Tanrı, bu dünyayı katlanılabilir kılmak için Adem'e ilk sevgiyi anlattı."
Dün akşam internette gezinirken okuduğum bu satırlar bir türlü aklımdan çıkmıyordu. Okuduğum ilk anda beni etkilemiş ve ezberleyene dek tekrar tekrar okumama sebep olmuştu.
Bu sözde içimi yakan bir taraf, aynı zamanda da su serpen bir yan vardı. Bir tarafım her kelimesine hak verirken diğer yanım karşı çıkıyordu.
Başıma gelenlerden önce bende sevginin her şeyi iyileştirebileceğine, ne olursa olsun sevginin bunu tamir edeceğine inanırdım.
Şimdi aynı şekilde düşünmek istesem de düşünemiyordum. Ben tüm bu sayılanları sevsem ne olacaktı ki? Kendimi sevemedikten, aynada özgürce kendi gözlerime bakamadıktan sonra tüm dünyayı sevsem ne fark edecekti?
Annemi ve kardeşimi çok seviyorum da ne fark ediyor? Yaralarım yine yerinde dururken, ben sokağa çıkmaya korkarken, ufacık bir seste yüreğim duracak raddeye gelirken sevgi neyi değiştirebilirdi ki?
İçimde yine büyük bir savaş boy gösterirken daha fazla cevapsız sorulara kendimi maruz bırakmamak için bakışlarımı camdan dışarıya çevirdim.
Bugün Mehtap Hanım ile seansım olduğu için Karan'ın çalışma odasındayım. Aşağıda beklemek yerine burada sessizliğimle birlikte beklemek daha kolay geliyordu.
Mayıs ayında olduğumuz bu günlerde dışarısı nasıl ısınıyorsa benim içimde de öyle büyük bir kış başlıyordu. Hem de hiç bitmeyecek, bir daha güneşe kavuşmayacak bir kış başlıyordu.
Doktor hanımla 2 ay önce yaptığımız ve yarıda kestiğim o seanstan beri iyice içime kapanmıştım. İçimden kimseyle konuşmak, gülmek veya herhangi bir yaşam belirtisi göstermek gelmiyordu.
Her seansta anlatmak biraz daha zorlaşıyor, hatırladıklarım beni daha da o kışın içine gömüyordu. Bitti diye sevindiğim kabuslarım bile dalga geçer gibi geri gelmişlerdi.
Doktor hanım bunu duyunca ilacımda değişiklik yapmıştı. Kabusları yeniden engelleyebilmiştik ama içimdeki seslere hiçbir şey yapamıyordum. Beynimi kemiren, ruhumu yaralayan o ses bir an bile beni yalnız bırakmıyordu.
Öyle bir hale gelmiştim ki hiçbir şey gerçekten mutlu olmamı sağlamıyordu. Ertuğrul'un mutlu olması, annemin iyileşme yolunda attığı emin adımlar bile yeterli gelmiyordu.
Kendimi iyi olmaya zorladıkça ruhum inadına daha da kötüleşiyordu. Ben bir çıkar yol aradıkça tüm yollar kayboluyordu.
Sanki her şey ve herkes birleşmiş, benim kötü olmam için ekstra çaba sarf ediyorlardı. Elbette ki bunun böyle olmadığını, her şeyi kendime kendimin yaptığını biliyordum ama engel olmak adına bir şey yapamıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kirli Oyun
Ficção GeralBenliğini kaybetmiş, adını bile unutmuş, gencecik yaşında boyundan büyük acılara boğulmuş, kendini kirli sanan bir kadın. İstediği her başarıyı elde etmiş, mükemmel bir hayata sahip olan, her istediğini gerçekleştirmiş bir adam. Kader bu iki hayatı...