Selaamss!
Satır arası yorumlar yaparak oy vermeyi unutmayın. Attığınız yorumlar ve oylar bölümlerin uzunluğunu arttırır, daha kısa sürede gelmesini sağlar. Keyifli okumalar!
Önümde öylece bana bakan yılan, bedenimi fazlasıyla şoka uğratırken İlteriş arkadan gelip belime dokundu. Vücudumda ardı arkası kesilmeyen titremelerle ona dönerken eğilip boynuma dudaklarını bastırdı. "Şşh, tamam..." Neye sakinleştirdiğini bilmeden beni sakinleştirirken içeri yeniden o değişik ve özel kıyafetli adamlar girip cam kafeslerin kapısını açtılar. Ortalıkta gezinen ve öylece önüme duran yılanı alıp kafese götürürlerken başını dönüp dönüp bana bakması daha fazla titrememi sağladı. "İsmi ne onun?"
İlteriş'e mırıldanarak sorduğum soru karşılığında İlteriş kafeslere yöneltti buz mavisi gözlerini. "İsmi yok." İki kelimelik cümleyle ona dönerken kollarından tutunup ona baktım. "Onu istiyorum, kafesin içinde değil, doğasında istiyorum." İçime doğan hisle İlteriş'e bakarken İlteriş duraksadı. "Üzgünüm ama onu serbest bırakamayız, Türkiye'de bu türden yok ve yalnız kalır. Onu serbest bırakırsak iyiliğini değil, kötülüğünü istemiş olursun." Bana tane tane anlattığı cümleyle onu bırakamayacağını vurguladı. Bu, beni bir miktar üzerken başımı göğsüne bastırıp bekledim. "O zaman onu kendime istiyorum, onun için özel ve kocaman kafes yaptırırız, kendisini özgür hisseder belki."
Umutla başımı kaldırıp İlteriş'e bakarken İlteriş eğilip dudaklarını alnıma bastırdı. "Tamam, bakarız ama neden böyle bir istekte bulunduğunu anlayamadım?" Sorgulayıcı ses tonuna karşılık omzumu çocukta silkip ona baktım. "Adı Asi olsun. İsmi yokmuş, ben koyuyorum. Onun ismi Asi olsun." İsteklerimi ardı ardına sıralarken İlteriş yeniden duraksadı. Onun suratında gördüğüm duygu karmaşaları beni dipsiz bir kuyuya sürüklerken sadece başını onaylar anlamda salladı ve ona isim vermeme izin verdi.
Bu izinle ondan ayrılırken hiçbir şey olmamış gibi arkamı döndüm ve önümüzden kalkan büyük camla derin bir nefes çektim. Bakışlarım, yerde hareketsiz bir şekilde uzanan Sezer'e kayarken yüzümü buruşturmamak için kendimi zor tuttum. Yerde, hareketsiz bir şekilde uzanan Sezer fazlasıyla acınası dururken ona üzülmemek için kendimi zorladım. Bana yaptıklarından sonra hak etmiş olabilirdi ama ölmeyi hak etmiş miydi, bilemiyordum.
İlteriş, aramızdaki mesafeyi kapatıp elini parmaklarıma sararken birlikte yerde yatan Sezer'i izledik. Ölmeden önce bana yalvarması kulağımda yankılanırken silkelenerek kendime gelmeye çalıştım. İlteriş, kafamı dağıtmak ister gibi büyük adımlar attı ve benim de yürümemi sağladı. Birlikte Sezer'in yanına ilerlerken İlteriş'in elini bırakıp yere doğru eğildim. Yaptıklarına ve yaşattıklarına rağmen içimde bir yerlerde ona karşı üzüntü parçaları yer alıyordu.
Sezer'in yana düşmüş başını parmaklarımla yakalayıp kendime doğru çevirirken boynunu açıkta bıraktım. Suratını incelerken bir perde gibi inmiş beyazlaşmış gözbebekleri beni fazlasıyla korkutsa da sakinleşmeye çalıştım. Son anlarda solunum sıkıntısı çektiği, moraran yüzünden belli olurken içime kesik bir nefes aldım. Parmaklarımı çenesine bastırıp sıkıştırırken ağzını araladım ve ağzının içini inceledim. Beyazlaşmış ağız içi, zehrin fazlasıyla kuvvetli olduğunu belli ederken bu görüntüyü daha fazla görmemek için çenesini serbest bıraktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TÂRUMAR
Teen Fiction"Perişan..." Kulağıma fısıltısı ulaşırken kulak mememi dişlerinin arasına aldı ve kışkırtıcı bir şekilde emdi. Ellerimi saçlarına çıkarıp avuçlarken kendime doğru çektim. "Sen perişan olacak en son insansın İlteriş Kara!" Fısıltılı ve hırlamaya benz...